“ Evet ben kitabı karıştırıp cevapları bulacağım sende şu kağıda geçireceksin numara sırasına göre.” Yüce Allah’ım! Biraz önce sevgilisi bana tehdit savurdu hiçbir şey olmamış gibi bunları söylüyordu! Ayrıca soğuktu ve ifadesizdi.
“ Tamam ama dur bir dakika, Can yani sevgilin biraz önce ne demeye çalıştı öyle?”
Şahane gözlerini çevirdi. Sende her şeyi ne kadar ciddiye alıyorsun der gibi bir bakış attı.
“ Can yani sevgilim şunu demeye çalıştı. Hey, Ahbap eğer sevgilime sulanırsan senin canına okurum, öldürürüm ve parçalarını cımbızla toplamaları gerekir!” Bir kahkaha kopardı. “ Ya boş versene! Sorularımıza dönelim. Ve benimle tarih dersi dışında muhatap olma. Ben bayılmıyorum bir takım olmaya ama napalım kaderimizde bu da varmış.” Kitabı karıştırmaya başladı. “ Birinci sorunun cevabı burada.” Birkaç saniye sonra, “ Ya of, umarım bir derse sığdırırız. Öğle yemeğinde soru cevaplayacak havamda değilim. ” Sonra bana döndü o kadar masum bir ifade vardı ki suratında… “ Yetişir değil mi? Atmış iki soru varda burada!”
“ İstersen ben öğlen tek başıma yapabilirim.” Gerçi bir öğle yemeği Berrak’la olma fikri beni acayip mutlu etmiş, kan basıncımı hızlandırmıştı.
“ Ah, ne kadar da incesin sen öyle.”
Gülümsedim. Oda gülümsedi. Aman tanrım! O kadar tatlıydı ki… Kalp krizinden ölebilirdim…
“ Biliyor musun Burak sen ahmağın tekisin!”
Oha ne olmuştu birden böle!
“ O niye o?” Ciddi bir ifadeye büründüm.
“ Öylesinde ondan!” Tamam, şimdi anladım geçen yaptığım şeyi kastediyordu, onu geri çevirdiğimi…
“ Çok özür dilerim… Ahmağın tekiyim biliyorum.”
Bu sözlerime gerçekten çok şaşırdı. Ağız kenarında hafif bir gülümseme belirdi. “ Bu hoşuma gitti…” diye fısıldadı adeta. Sonunda hoşuna gitmişti bir şey. Sonra devam ettim;
“ Biliyorum beni bir yere davet ettin ve bunu geri çevirmemeliydim. Önemli bir işim olmasa gelirdim. ”
“ Geri çevirdin ve şansını kaybettin, sadece bu kadar. Benden önemli hiçbir şeyi olmamalı arkadaşlarımın. Ben kendimi affettirmeye çalışıyordum. Sonuçta yenisin ve uyum sağlamayabiliyorsun. Tamam, haklıyım, ama sende o tokadı yememeliydin.”
“ Okul çıkışı bir şeyler yapalım mı?”
Birkaç saniye yüzüme baktı ama o birkaç saniye asırlar gibi geldi bana…
“Olmaz!”
“ Şimdide sen beni reddediyorsun.”
“ Olabilir.”
Şimdi onun hissettiği şeyleri bende hissediyordum, reddedilmeyi… ve birde ben onu seviyordum. Evet! Evet, evet, itiraf ettim sonunda! Onu seviyorum… Ve merak ettiğim bir şey var. Kelimelerin anlamını yitirdiği yer neresi? O nasıl söz Burak? Kelimeler anlamını yitirir mi? Benim oysa binlerce söyleyecek kelimelerim ve onlarca söyleyecek cümlem vardı… Kelimeler anlamını yitiriyormuş meğer! Artık anlıyorum her şey anlamsız ve kupkuru… renk yok, ışık yok! Söyleyecek kelimelerim bile yok… o geldi girdi, aşk geldi girdi hayatıma… Ve ben şimdi daha mutlu ve daha erkeğim.Biraz kırgın ve üzgün sesle ona şunu söyledim…