tarafından Brra. Çarş. Şub. 09, 2011 7:06 pm
28.Bölüm
Başak’ı içeri çekip kapıyı kapattım.
‘Noluyo Selin?’ dedi.
‘Abim geliyor Başak’ dedim.
‘Of. Bırak aç gelsin. Ben çıkarım bir şey olmaz’ dedi.
Sonra kapıyı birisi yumruklamaya başladı. Tabi ki abim.
‘Aç kapıyı Selin kötü olacak’ dedi.
‘Hiçbir şey yapamazsın. Defol!’ diye bağırdım.
‘Aç kapıyı’ dedi.
Cebimden telefonu çıkartıp Şevketi aradım.
‘Alo aşkım?’ dedi.
Kapıdan bir gürültü koptu. Abim kapıyı tekmeliyordu hala.
‘Şevket hemen buraya gel’ dedim.
‘Sorun ne geliyoruz’ dedi.
‘Abim’ dedim ve telefon elimden düştü. Çünkü abim içeri girmişti. Lanet olsun. Anahtarı vardı tabi ki.
‘Geçin şuraya’ dedi.
İçeriye geçtik. Başak ağlıyordu. Ben hiçbir şey yapmıyordum. Korkmuyordum. Ne yapabilirdi ki.
‘Selin çık dışarı’ dedi.
‘Neden!’ dedim.
‘Başakla konuşucaz’ dedi.
‘Ne konuşacaksan burada konuş Emre. Hiç sabrım kalmadı çünkü’ dedim.
‘Ne halin varsa gör ucube!’ dedi.
Abim neden böyle konuşuyordu. Ne olmuştu ona. Kendisi gibi değildi.
‘Başak. Beni neden bıraktın?’ dedi.
‘Sen bundan fazlasını hak ettin’ diye bağırdım.
‘Ne yapmışım ben Selin. Ben sadece onu sevdim’ dedi.
‘Hayır. Sen onu hırpalardın. Sen onu dövdün. Sen bencilsin!’ diye bağırdım.
Her suçlamam da bana doğru bir adım atıyordu. Gitmesini bekledim ama gitmedi. Yani en azından korkmasını ama yapmadı. Buna daha fazla dayanamazdım.
Bizi sıkıştırdığı köşeden ona doğru yürüdüm. Ayağımı kaldırıp sandalyeye tekme savurdum. Bir adım geri çekildi.
‘Bizden uzak dur. Çık dışarı’ dedim.
‘Sen kimi kimin evinden kovuyorsun’ dedi.
‘Sana yasal olarak bu evin be-nim olduğunu hatırlatmama gerek var mı? Annem senin ne mal olduğunu çok önce görmüş olmalı ki sana o kıçını silecek bir bez bile bırakmadan gitti’ dedim.
‘Annemi bu işe karıştırma Selin’ dedi.
‘Öyle bir karıştırırım ki. Bana bak. Ben o dünkü sümüklü çocuk değilim. Söylediklerin altında ezilmem ben. Sen artık benim abim değilsin. Sen benim hiçbir şeyimsin’ dedim.
‘Bunu nasıl söylersin ben sana ne yaptım Selin? Onun yüzünden mi?’ dedi. Eliyle Başak’ı göstererek Başak’a baktım. Hala ağlıyordu.
‘Onun yüzünden ya da değil. Ama hayır onun yüzünden değil. Ben başkaları için birilerini silecek basit kızlardan değilim. Bunu beni daha bir seneden beri tanıyan Şevket, Selim ve Mert bile biliyor. Sen benim ağabeyimsin. Ama sen annem öldüğünden beri kaç kere eve geldin’ dedim.
‘Bununla ne alakası var?’ dedi.
‘Evet, alakası yok. Ama benim içimdekileri dökmeye ihtiyacım var’ dedim.
‘Pekâlâ’ dedi.
‘Bana cevap ver. Neden annemden sonra beni de sildin’ dedim.
‘Ben seni silmedim. Ölen sadece senin annen değil Selin’ dedi.
Şevket, Selim ve Mert içeriye geldi. Kapı açık kalmış olmalıydı. Şevket korku dolu gözlerle bize baktı. Nasıl göründüğü ortadaydı.
Başak yere oturmuş ağlıyordu. Yerde sandalye vardı. Abim karşım da sinirle bakıyordu. Ben ise elim havada üzerine yürüyordum.
Onları görünce abim koşarak mutfağa gitti.
‘Gel buraya!’ diye bağırdım. Arkasından yürüdüm. Şevket gelip elimi tuttu.
‘Sakin ol’ dedi.
Selim ve Mert başak’ı yerden kaldırıp koltuğa oturttu. Başak koltuğa oturur oturmaz hemen Mert’e sarılıp ağladı. Selim yanıma gelip sarıldı.
‘Hadi çıkalım buradan’ dedi Mert.
‘Nereye?’ dedi Abim. Mutfak kapısının orada bize bakıyordu.
‘Evet, hiçbir yere gitmiyoruz. Benim lafım daha bitmedi!’ dedim.
‘Evet, Selin konuş’ dedi.
Nerede kaldığımı hatırlayıp konuşmaya başladım. Asıl amacım onu oyalayıp Başak’ı buradan çıkartmaktı.
‘Evet, ölen sadece benim annem. Benim!’ diye bağırdım.
Ellerim titremeye başladı. Selim titreyen ellerimi tuttu.
‘Hayır. Gidiyoruz’ dedi Şevket. Beni belimden çekti.
Ellerimle onları ittirip konuşmaya devam ettim.
‘O benim annem benim. Sen benim abim değilsin. Sen yokken babam yokken benim yanımda buradaki herkes vardı. Sen yoktun!’ dedim. Her kelimeyi söylerken gözlerimden yaşlar akıyordu. Şevket gidip merdivenlere oturdu. Selim hala ayakta yanımda duruyordu. Abim merdivenlerin diğer tarafında bende diğer tarafındaydım.
‘Hayır, bende yanındaydım. Yanında olmak istedim’ dedi.
‘İstemedin’ dedim.
Kafasını ellerinin arasına alarak arkasını döndü. Bunu fırsat bilerek Mert’e baktım. Kafamla çıkın işareti yaptım. Hemen ayağa kalktılar. Gidip Emre’nin önünde durdum arkasını dönmemesi için. Onlar kapıdan koşarak çıktılar sonra önünden çekilerek Selimin yanında durdum. Şevket de yanıma gelip elimden tuttu.
Emre’nin hala arkası dönüktü.
‘Emre?’ dedi Selim.
‘Ne?’ dedi Emre. Bize doğru döndü.
‘Biz Selin için her şeyi yaparız’ dedi.
‘Eee bana ne!’ dedi.
‘Her şeyi’ dedi Selim.
‘Tamam, yap’ dedi.
‘Sadece o üzülür diye şu an seni gebertmemek için kendimi zor tutuyorum’ dedi Selim.
Şevket elimi sıktı. Şevkete biraz daha yaklaştım. Bu kavga bitmeliydi artık.
‘Böyle bir şey olamaz zaten’ dedi Emre. Meydan okurcasına.
‘Ha-ha-ha-ha Güldürme beni. Şu an altına işemek üzeresin’ dedi Selim.
‘O işeyen sen olma da’ dedi Emre.
‘Aa. Yeter susun. Bu iş bitti’ dedim.
‘Tamam, Selin’ dedi Selim. Geriye doğru çekildi.
‘Hayır bitmedi. Bana ettiğiniz laflar yanınıza kalmayacak’ dedi.
‘Ne yapacaksın’ dedi Şevket.
‘Yakında anlarsınız’ dedi Emre.
‘Cidden bizden birine zarar veremezsin sen’ dedi Şevket.
‘Evet. Verebilirim. Gözümü kırpmadan hepinizi öldürürüm. O kadar çok nefret ediyorum ki sizden!’ dedi.
‘Böyle bir şey olmayacak Emre. Sakin ol’ dedi Şevket.
‘Bana ne yapacağımı söyleme!’ diye bağırdı Emre.
Cebinden bir bıçak çıkarttı.
Her şey sanki ağır çekimde oluyormuş gibiydi.
Emre üzerimize doğru geldi. Şevket. Elimi bırakıp Selime baktı.
‘Onu çıkar’ dedi. Ve bana bakıp ağabeyime doğru koştu.