tarafından Brra. Paz Şub. 06, 2011 10:22 pm
26.Bölüm
(Selin)
‘Kim?’ dedim.
‘Benim’ dedi.
O özlem duyduğum ses. Sanki sesini ilk defa duyuyordum. İçeriye doğru geldi. Böylece yüzünü görebildim. Onu her zaman ki gördüğüm kalp çarpıntısı değildi bu. Kalbim göğüs kafesimden çıkıp uçmak istiyordu sanki. O kadar yakışıklıydı ki. Yorgun gözüküyordu.
‘Ben sizi yalnız bırakayım’ dedi. Sonra Şevket’e döndü. ‘Lütfen çok yormayın’ dedi ve gitti. Şevket kapının yanındaki duvara yaslanmış bakıyordu.
‘İçeri gel’ dedim. Yavaş, yavaş içeri geldi. Uzun süre bakamadım suratına. Sonra başımı kaldırıp baktım. Hala dikiliyordu.
‘Seni özledim’ dedim. Hala bir şey yoktu. Sadece bakıyordu. Gözümden bir damla düştü elime.
‘Gel buraya’ dedi. Ve koşarak yanıma geldi. Bana sarıldı. Sarıldı. Öylece kaldık uzun süre. Kokusunu içime çektim. Sonra ayrıldı. Dudağıma öpücük kondurdu. Yanağımdan gözlerimden alnımdan öptü. Sonunda öpmesi bitince yüzünü ellerimin arasına aldım. Gözleri şişmişti. Gözlerine dokundum.
‘Uyumadın mı?’ dedim.
‘Beni bir gün fazladan beklettin’ dedi sorumu duymazcasına.
‘Özür dilerim’ dedim.
‘Önemli değil. Ben seni her zaman beklerim ama… Seni çok, çok, çok özledim’ dedi.
‘Bende’ dedim. Onu öptüm. Sonunda bitince dudaklarımdan sadece birkaç santim uzaktaydı. Nefesi içime doluyordu.
‘Beni bir daha bu kadar çok korkutma’ dedi.
‘Seni seviyorum. Ve özür dilerim’ dedim.
‘Seni seviyorum. Ve özrünü kabul ediyorum’ dedi. Üstümdeki çarşafı kaldırarak yana kaydım.
‘Yanıma gel’ dedim. Hemen yanıma yattı. Ona sarıldım. Öylece sonsuza kadar kalabilirdim.
‘Nasıl hissediyorsun?’ dedi.
‘Bilmem. Yani iyiyim’ dedim.
‘İyisin. İyi olmalısın. Benim için. Sensiz yapamam’ dedi.
‘Ben de sensiz asla yapamam’ dedim.
‘O yüzden uyu. Çok yorgun gözüküyorsun. Bence burada birlikte uyuyabiliriz’ diye ekledim.
‘Çok isterim. Ama doktorlar’ dedi.
‘Ben seni korurum’ dedim güldüm. Kahkaha attı. Mutluydum. Olabildiğince. Sonra başımı boynuna gömdüm. Ve gözlerimi kapattım.
…
Uyandığım da hava hala aydınlıktı. Çok uyuyamazdım zaten belki öylen olmuştur. Ama bu odaya bir saat kesinlikle lazım! Neyse ki Şevket hala yanımda yatıyordu. Kafamı kaldırıp ona bakmak istedim. Ama o uyumamıştı. Uykuya ihtiyacı vardı. Bu yüzden uslu bir kız olmaya karar vermiştim. Öylece yattım. İçimden 10’a kadar saydım. 1.2.3.4… çok sıkılmıştım.
Onu uyandırırsam kızar mıydı acaba. Büyük ihtimalle hayır ama ben acıkmıştım. Onun uykusu ağır olurdu. Üzerimde ki elini yavaşça kaldırıp yana koydum. Sonra ayağa kalkıp üzerime baktım. İğrenç renkte bir hastane önlüğü mü desem her neyse onun gibi bir şey vardı. Ve yürürken ses çıkarıyordu.
Odanın içinde ki banyoya doğru yürüdüm. Ve gözlerimi kapatıp aynanın karşısına geçtim. 10 derin nefes aldım. Kendime bakmaktan korkuyordum. Ya çok kötüyse yani beyin ameliyatların da saçı kestiklerini biliyorum ama ya kelsem.
Tanrım buna dayanamazdım. Saçlarım benim her şeyimdi. Annem. Ben saçlarımı kestirmek istediğim de asla izin vermezdi. O öldüğün de… Ben… O saçlarımı seviyor diye asla kestirmemiştim. Asla da kestirmezdim. Yani bu bir hastalıktı. Ama yani kelsem ne olacak yani… Tanrım bu çok kötü çok, çok, çok kötü olurdu.
Hayır. Hayır. Hayır.
Sonra gerçekle yüzleşmek için gözlerimi yavaşça açtım.
İlk önce yüzüme baktım. Çok solgun gözüküyordum. Yani gerçekten hasta gibi –alo ben hastayım zaten-. Gözlerim çökmüştü. Ve çok, çok solgun gözüküyordum. Sonra gözlerim kafamda ki şeye takıldı. Beyaz bir şey vardı. Bunu biliyordum. Televizyonlar da izlediğim filmler de beyin ameliyatından sonra kafaya bağlıyorlardı. Ve saçları keserlerdi. Ama benim ameliyatım beyincikteydi. Neyse sonuçta kökü ben de laflarından ziyade eğer kelsem ki öyle olmaması gerekir. O zaman saç ektirirdim. Sonra elimi kaldırıp kafamdaki bezi çektim. Ama olmadı. Biliyorum bu konuda beceriksizdim. Neyse elimi yüzümü yıkayıp kendime son bir kez baktım. Kafamı çevirdiğim de Şevketin gözleri açık beni izliyordu.
‘Ne?’ dedim.
‘Hiç. Yanıma gel’ dedi. Gidip yanına yattım.
‘Bir şey ister misin’ dedi.
‘Evet. Açım! Çok hem de’ dedim.
Ve dememle kapıdan içeriye hemşire geldi. Yemeğimi koyup gitti.
‘Başka bir şey istesem’ dedim. Güldüm. Sonra yemeklere baktım. Hey puding vardı. Hemen açtım.
‘İster misin?’ dedim.
‘Hayır’ dedi.
‘Çok şey kaçırırsın ha?’ diye tekrar sordum.
‘Sadece ye aşkım’ dedi.
Tepsi de ne varsa silip süpürdüm. Ama hala açtım.
‘Doymadın değil mi’ dedi.
‘Evet’ dedim.
‘Neyse biraz idare et. Bu akşam çıkarırlarsa sana bol, bol yemek yediricem’ dedi.
Güldük.
‘Neyse ben çıkıyım artık’ dedi.
‘Nereye?’ dedim korkuyla.
‘Arkamda bir sürü sıra var. Baban. Abin. Selim. Başak. Mert’ dedi.
‘Of’ diye inledim. Sadece onunla kalmak istiyordum.
‘Doktorla konuşup bugün çıkman için ısrar edicim. Sen iyi olmaya bak’ dedi. Eğilip alnımdan öptü. Ve çıktı. Of. Ya ben nasıl eskisi gibi olu cam her şey neden benim başıma geliyor ya. Gelmeyen kalmadı.
Sonra kapı açıldı. Babam ve abim geldi. Babam hemen bana sarıldı.
‘Ah kızım. Çok korkuttun bizi’ dedi.
‘Özür dilerim baba’ dedim. Sarıldım.
‘Hemen iyileş’ dedi abim. Soğuktu. Çok da önemli değildi. Ailemden kimse umurum da değildi. Artık. Sadece artık ailem gibi olan insanlar benim için önemliydi. Onlarla sohbet ettik.
Sonra Mert, Başak ve Selim geldiler. Mertle Selim uzun, uzun dalga geçtiler benimle. Sonunda odadan kovmak zorunda kalmıştım. Onlar çıktıktan sonra doktor gelip akşam taburcu olacağımı söyledi. Kafamdakini çıkarttı. Tam bir kâbustu. Çıkarırken Şevket elimi tuttu.
Evet, saçlarımı kesmişlerdi ama kel değildim. Sadece düşündüğüm gibi kaynak yaptıracaktım. Eskisinden uzun yapacaktım en azından böyle bir şansım vardı.
Başak ve Mert’i kıyafetlerimi almaları için eve gönderdim. Babam ise işleri olduğunu ve şehir dışında olacağını söyledi her zaman ki palavralar. Önemli değildi. Abim. Onu odadan çıktığından beri görmemiştim. O da ne yaparsa yapabilirdi.
Başak ve Mert geldikten sonra giyindim. Başıma bir şey sardım ki o iğrenç saç gözükmesin. Sonra Şevket arabayla birlikte döndü.
Hep beraber arabaya bindik. Ben arka koltukta Şevketle oturdum. Selim arabayı sürüyordu. Mertle Başak ön koltuğa birlikte oturmuşlardı. Aslında arkada boş yer vardı. Ama oraya oturdular. Eve gidinceye kadar bir sürü yolu uzattı Selim. Gezmek için. Müzik açtı. Arabanın için de deli gibi dans ediyorduk hepimiz. Herkesi evlerine bıraktık. En son
Şevketle Selim beni eve bıraktılar.
Şevket benimle kapıya kadar geldi. Dudaklarıma öpücük kondurdu. Ve gitti.
Hemen yukarı çıkıp üzerimi değiştirdim. Telefonumu aramaya başladım. Uzun aramalarım sonunda telefonumu buldum. Bir sürü mesaj gelmişti. Çoğu Cemdendi. Beni merak ettiğini filan söylemişti. Aradım. Sonra saate baktım. 1’di saat. Bu saatte rahatsız etmemek için tam kapatacaktım ki açtı.
‘Alo?’
‘Uyandırdım mı?’ dedim.
‘Hayır. Hayır’ dedi.
‘Aramışsın da’ dedim.
‘Ha… Şey evet. Merak ettim. O günden beri konuşamadık. Kaç gün oldu ya?’ dedi.
‘Hiç bilmiyorum. Günlerim birbirine girmiş durumda’ dedim.
‘Şey… Seni çok hırpalamadılar umarım’ dedi.
‘Ha?’ dedim. Ne demek istediğini anlamamıştım.
‘Şey… O gün benimle konuşmaya geldiğin gün’ dedi.
‘Ha. Tamam. Pardon bir an unutmuşum. Hayır, sadece merak etmişler beni’ dedim.
‘Yani?’ dedi.
‘Anlamadım’
‘Yani onlara benimle buluştuğunu söyledin mi?’ dedi
‘Ah. Evet. Elbette. Şevket ve Selime’ dedim.
‘Selimle çok yakınsınız galiba’ dedi. Niye kurcalıyordu ki.
‘Evet. Onu kardeşim gibi seviyorum. Yani o benim abım gibi’ dedim.
Evet, o benim ağabeyimdi. Kendi öz abım bana sahip çıkmayınca o bana abı şefkatiyle korumasıyla yaklaşmıştı.
‘Hm. Güzel’ dedi.
‘Neden böyle kurcalıyorsun ki Cem’ dedim.
‘Şey… Sadece sizi merak ediyorum. Neyse nerelerdeydin?’ dedi.
‘Hm. Boş ver’ dedim.
‘Özel mi?’ dedi.
‘Hayır. Hayır. Neyse tamam pes ben… Bir ameliyat oldum’ dedim.
‘Ney?’ dedi. Sesi hiç heyecanlı gibi değildi. Yani meraklı da değildi. Sadece sormak için soruyor gibiydi. Acaba biliyor muydu?
‘Ben işte beyin ameliyatı’ dedim.
‘Neden?’
‘Ya tümör varmış. Ama ilerlemiş olmadığı için hemen aldılar’ dedim.
‘Anlıyorum. Geçmiş olsun. Seninle tekrar görüşmek isterim’ dedi.
‘Şey… Ben şu an çok yorgunum. Yarın tekrar konuşuruz’ dedim.
Telefonu suratına kapatmıştım. Ama çok önemli değildi. Beni sıkmıştı. Ben de sıkılmıştım.
Açlıktan aklımı toplayamıyordum. Hemen aşağı inip kendime bir şeyler hazırladım. Tam dolaba doğru yürüyordum ki karşımda biri dikiyordu. Onu görür görmez yerimde sıçradım.
‘Ah. Beni korkuttum Emre. Böyle gizli, gizli ne yapıyorsun arkamda?’ dedim.
‘İzliyorum.’
‘Neyi’ dedim.
‘Seni’ dedi.
‘Paranoyak mısın lan. Hasta’ dedim. Kendime hazırladığım yemeği ve kolayı alıp salona geçtim. Elimde kileri masanın üzerine bıraktım. Dolaba doğru yürüyüp kendime bir DVD seçtim. Arkamı döndüğüm de hala ayaktaydı.
‘Ne var?’ dedim.
‘Hiç. Saçın güzel olmuş’ dedi.
‘Dalga geçme’ dedim. Sonra yüzüne bakınca şaşırdım.
‘Kaşına ne oldu?’ dedim.
‘Şey… Kapıya çarptım’ dedi. Güldü.
‘Ahmak’ dedim.
‘Hah. Bana diyene bak’ dedi.
‘Neyse ben odama çıkıyorum. İyi geceler’ dedim.
Onunla daha fazla eski abı-kardeş muhabbetlerine giremezdim. Hiçbir şey eskisi gibi değil artık. Her şey değişti. Eskisi gibi olamaz.
Odama gelip filmi koydum. Yatağıma yatıp kendime yaptığım ekmek arasını yedim. Sonra gözlerim kapandı.
…
Sabah kalktığım da saat 10’du. Ne kadar çok uyumuştum bugünlerde. Hemen kalkıp yatağı topladım. Üzerime eşofmanlarımı giydim. Telefonuma baktım. Şevketten mesaj gelmişti.
—Biz okuldayız. Ama sen izinlisin o yüzden gelme evde dinlen. Kendini yorma. Seni seviyorum. Akşam görüşürüz.
Yazmıştı. Canım benim. Ama daha fazla yatamazdım. Kendimi yorgun hissetmiyordum. Uzun zamandır yapmam gereken işler vardı.
İlk olarak temizlik yapmak tabi ki. Alt kata kilere inip temizlik malzemelerini aldım. Salondan başladım. Birinci katı tamamen halledip üst kata çıktım. Abım yoktu. Onun odasına girdim. Toz alma kısmına gelince masasının üzerinde telefonunu gördüm. Kendimi tutuyordu. Yoksa çoktan karıştırmıştım. Belki evde olabilirdi. Banyoda filan.
‘Emre!’ diye bağırdım. Cevap yoktu. Demek ki evde değildi. Telefonu alarak yatağa oturdum. Mesaj bölümüne girdim. Evet, hepsi Başak’tandı. Mesajları açtım. En sondan başladım. O mesajlar dün geceye aitti.
—Nasıl böyle bir sorumsuzluk yaptığını anlayamıyorum.
—Bunun Selini üzeceğinin farkında değil misin?
—Nasıl ya? Sen söylemezsen bilmez de ne demek. Bana güvenin bu kadar mı?
—Evet. O konuda haklı olabilirsin. Ama onlar Selinin ve benim arkadaşlarım.
—İstediğimle arkadaş olurum.
— Sevgilimsin diye her şeye karışamazsın.
—Hah o zaman artık sevgilin değilim.
—Hayır. Gelme konuşmak istemiyorum bitti Emre.
—Onlar yüzünden değil. Senin yüzünden.
—Bitti.
Abımın mesajlarını okuyamadım bile. Ayrılmışlar mıydı? Nasıl olurdu ya. Ayrılmışlar mıydı? Hem de sebep neydi? Onlar birbirleri için yaratılmıştı. Yani bence öyleydi. Ama sorunları olabilirdi de.
İşlerimi halledip Başak’ı aramaya karar verdim. Odamı da temizledikten sonra okuldaki birkaç kişiyle konuştum. Sonra kuaförümü arayıp saç ektirme meselesini konuştum. Yarın kontrolde doktor izin verirse olabilirmiş. Eskisi gibi olması için ne gerekiyorsa yapardım.
Ben bunları düşünürken telefonum çaldı.
‘Aşkım’ dedim.
‘İyi misin canım?’ dedi.
‘Evet. Süperim’
‘Dinlendin mi?’
‘Ah. Iı. Hayır’ dedim.
‘Ne yaptın’
‘Şey… Temizlik’
‘Neyse. Şimdi yatacağına söz ver?’
‘Ya hasta hissetmiyorum. Ama tamam söz’
‘Derse girmeliyim. Seni seviyorum’
‘Seni seviyorum’ dedim.
Ve telefonu kapattım. Aşağı kata inip uzanmaya karar verdim. Elime bir kitap alıp indim. Tam kitaba gömülmüştüm ki kapı çaldı.
Şevketti galiba.
Yani tamam okulda olduğunu söylemişti ama belki sürpriz yapmış olabilirdi.
Ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdüm.
Kapıyı açınca şok oldum.
‘Merhaba’ dedi…