Kendime geldiğim de yerde yatıyordum. Yüzüm ıslaktı. Ve her yer karanlıktı. Akşam olmuştu. Yerimden zar zor doğrulup ışığı açtım.
Hemen kendimi banyoya attım. Duş iyi gelmişti. Çıkınca telefonuma baktım. Cemden mesaj gelmişti.
—İyi misin? Seni merak ettim’ yazmıştı.
Öyle gözüküyor ki beni şu an merak eden tek kişi oydu.
Şevket, ona o kadar çok değer veriyordum. Ama üzülmesinin. İkimizin de üzülmesine sebep olmuştum. Bizi bitiriyordum resmen. Çıkmaz yollara sürüklüyordum.
Ben… Ben ne yapıyordum. Kendime gelip bizi kurtarmalıydım.
Hemen üzerime bir şeyler giyip evden çıktım.
Şevketlerin evinin önüne geldim. Uzun süre orada bekledim. Sonunda kararımı verip zile bastım. Açan olmadı.
Kapıyı tekrar çaldım. Bu sefer açıldı.
Şevket gözleri kıpkırmızı ve şiş bir halde karşımdaydı. Bana şaşkın, şaşkın baktı. Biraz da kızgın bakıyordu.
Bunu hak etmiştim.
‘Beni içeri davet etmeyecek misin?’ dedim.
Tekrar anlamıyormuş gibi baktı. Sonra içeri girmekten vazgeçtim. ‘Galiba hala uyuyorsun. Ben… Şey… Iıı... Uyandığın zaman gelirim’ dedim. Arkamı döndüm.
‘İçeri gelir misin?’ dedi.
Sanki bir yabancıydı. Sesi o kadar soğuktu ki içim acıdı. Onu hak etmiyordum. Ona yaptığım şey… Ben ona zarar mı veriyordum?’ aklımda milyonlarca soruyla arkamı dönerek içeriye girdim. Yukarı odasına doğru çıktı. Bende arkasından gittim. İçeri geçip yatağa uzandı. Çantamı bir köşeye attım. Gidip odadaki koltuklardan birine oturdum. Ellerime bakıyordum. Eğer yüzüne bakarsam ağlardım.
O kadar uzun zaman geçmişti ki hala konuşmamıştı. Sonunda vazgeçip kafamı kaldırdım.
Ah tanrım uyuyordu. O kadar yakışıklıydı ki. Yanına gidip yattım. Ellimin birini tereddütle kaldırıp yüzüne dokundum. Sanki ona ilk defa dokunmuş gibi hissediyordum. Yanağını okşadım. Yüzümü ona yaklaştırıp yanağına bir öpücük kondurdum.
Ve ‘Seni seviyorum’ diye fısıldadım. Biliyorum beni duyamazdı. O ölü gibi uyurdu. Ama eğer aramız düzelmezse – ki bu beni mahvederdi- ona bir daha dokunamazdım. Başımı göğsüne yasladım. Ellerimi beline sardım ve gözlerimi kapattım. Uykum yoktu. Sadece kalp atışlarını ve nefes alışlarını dinledim.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama Şevket kıpırdandı. Başımı kaldırmadım. Hatta gözlerimi bile açmadım. Uyuduğumu sansın istiyordum. Bir iç geçirdi. Galiba uyanmıştı. Ellerini belime sardı. Öyle mutlu olmuştum ki. Uykumun çok hafif olduğunu bildiğinden bunun beni uyandıracağını biliyordu. Bu yüzden rolümü oynamaya devam ederek uykudan uyanmış havası verdim kendime. Ve konuştum.
‘Özür dilerim’ dedim.
‘Ne için?’ dedi.
‘Seni evimden kovdum. Seni kızdırdım. Benden nefret etmeni sağladım. Bizi bitiriyorum. Özür dilerim. Özür dilerim’ dedim. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Beni yana kaydırdı. Oda yanıma yattı. Böylece yüzünü görebiliyordum.
‘Evet, beni evinden kovdun. Ama ben de sana bağırdım. Evet, beni kızdırdın ama bu kızgınlık daha sonra acı ve pişmanlık oldu. Senden asla nefret etmeyeceğim’ dedi.
Hiçbir şey demedim. Benden nefret etmiyordu ama beni seviyor muydu?
‘Özür dilerim’ dedim.
‘Özür dilemen gerekmiyor’ dedi.
‘Lütfen. Her zaman aramızı sen düzeltiyorsun. Hep sen beni alttan alıyorsun. Ben küçük bir çocuktan daha sorumsuzum. Neden bütün sorumluluk senin üzerinde? Ben… Ben böyle olsun istemiyorum. Seninle hiçbir sorun olmadan böylece kalabilirim sonuna kadar’ dedim.
‘Ama sen acıkırsın’ dedi.
Kıkırdadım. Hemen gevşemişti.
‘Tamam. Yemekler ve seninle sonuna kadar kalabilirim. Lütfen bu ciddi bir konu’ dedim. Hemen yüzü ciddileşti.
‘Evet. Ama sorunlar bitmez. Sorunlardan kaçamayız. Sorunları, problemleri öylece geride bırakıp gitmek kolay mı?’ dedi.
‘Ben seninle olduğum sürece benim için hiçbir şey önemli değil’ dedim.
‘Öyle mi dersin. Bugün beni istemedin’ dedi.
‘Hayır. Hayır. Öyle bir şey değil. Ne oldu bilmiyorum. Ben kendimi tanıyamıyorum’ dedim. Ağlamaya başladım. Of ne kadar çok ağlamıştım.
Hemen bana sarıldı. Sırtımı sıvazladı. Sakinleştirmeye çalıştı. Uzun süre ağladıktan sonra sakinleştim.
‘Özür dilerim’ dedim tekrar.
‘Benden özür dilemene gerek yok’ dedi.
‘Lanet olsun. Bu soğukluk bitsin artık’ dedim.
‘Soğukluk yok. Sadece düşünüyorum’ dedi.
‘Neyi düşünüyorsun. Hayır, bir şey düşünme. Sakın’ dedim. Paniklemiştim.
Beni bırakacaktı.
‘Saçmalama aşkım. Komik oluyorsun’ dedi.
‘Bu mesele nasıl düzelecek’ dedim.
‘Hangi mesele?’ dedi.
‘Biz. Yani. Evet, şu an yan yana yatıyor olabiliriz. Ama aramızda kocaman bir dağ var’ dedim.
Lanet olsun onun yanında olup aslında onun olmamak aslında ondan o kadar uzak olabildiğince uzak olmak. Cemin ne demek istediğini anlıyordum. Artık benim değil gibiydi. Sanki çok uzaktı. Çok uzak. Bana bakıyordu. Evet, ama eski sıcaklık neredeydi? Belki bu benim paranoyamdı.
‘Anlamıyorum’ dedi. Beni düşüncelerimden sıyırdı. Ona anlatmalıydım. Her şeyi.
‘Ne olacaksa olsun. Sana bugün nerede olduğumu anlatıcam’ dedim.
‘Dinliyorum’ dedi.
‘Ben kötü bir şey yaptım. Bunu duyunca beni bırakacaksın. Eminim. Benden nefret edeceksin. Ama ben senden bir şey saklayamıyorum’ dedim.
‘Ne yaptın?’ dedi.
‘Ben bugün Cemin yanına gittim’ dedim.
‘Neden?’ dedi. Gayet sakindi. Sanki fırtına öncesi sessizlik gibi hiçbir şey yoktu. Ama olabilirdi de.
‘Ben… Dün sizi dinledikten sonra bu meseleyi kendim halletmeye karar verdim. Ben biliyorum büyük bir hataydı. Sana söylemeliydim. Ama ben ne düşündüm bilmiyorum’ dedim.
‘Ne oldu? Yoksa sana bir şey mi yaptı?’ dedi.
‘Hayır hayır. Biz sadece konuştuk. O bana bir söz verdi. Sizin peşinizi bırakacak’ dedim. Gülümsedi. Gülümsemesi alaycıydı.
‘Biz onu bırakacak mıyız bakalım’ dedi. Onu duymazdan geldim.
‘Ve bende ona bir söz verdim. Sizde onun peşini bırakacaksınız. Bu iş burada bitecek’ dedim.
‘Nasıl böyle bir şey yaparsın’ dedi. Kızgındı.
‘Seni bu sebepler yüzünden kaybedemem Şevket. Seni böyle kaybedemem. Seninle hep bu sebep yüzünden kavga edip sonra senin çekip gitmene seyirci kalamam’ dedim.
Yüzümü ellerinin arasına alıp dudaklarıma yapıştı. İlk önce şaşkın, şaşkın bakakaldım. Sonra bende karşılık verdim. Çekildiğin de nefes nefese kalmıştık.
‘Seni asla bırakmayacağım. Seni aptal güzel kız. Seni seviyorum’ dedi. Beni tekrar öptü. Az önce beni terk edeceğini düşünürken doğruyu söylediğim için barışmıştık. Sonra dudaklarından ayrılıp konuşmaya çalıştım.
‘Yani… Ben anlamıyorum. Benden nefret etmen lazım’ dedim.
‘Seni bırakmıyorum. Ve beni kaybetmeyeceksin. Bunu aklından çıkar artık’ dedi.
‘Benim aklım çok karışık’ dedim.
Lanet olsun.
‘Neden?’ dedi.
‘Hayır. Yani bilmiyorum. Şu an seninleyim ve hiçbir şey beni buradan ayıramaz. Kafam çok karışık. Neden bilmiyorum. Yani ne dediğim hakkımda en ufak bir fikrim yok’ dedim. Ona sarıldım.
‘Seni seviyorum’ dedi.
Sonun da her şey yoluna girmişti. Ve Şevket’e artık yalan söylemeyecektim.
Cem.
Cemi bir daha göremeyecektim.
Sadece Şevket. Sonra kapı çaldı. Kalkıp açmak için doğrulduk ikimiz de yataktan inip bana uzanan elini tutmak için elimi uzattım. Sonra Şevket’e baktım. Bugün olduğu gibi gene ondan iki tane vardı. Hatta her şeyden iki tane vardı. Gözlerim kararmaya başlarken Şevket’e son bir kez baktım.
(Selim)
Lanet olası kapıyı dördüncü çalışımdı. Bu Şevket neredeydi? Selin evde değildi. Buraya gelmiş olmalıydı. Sonra kapı açıldı. Şevket’in suratında şok içindeydi.
‘Ah. Şükürler olsun sensin. Hemen içeriye gel çabuk kötü bir şey oldu’ dedi. Hemen merdivenlere fırladı. Ne olduğunu anlayamadım. Hemen kapıyı kapatıp peşinden koştum. Selin yerde yatıyordu.
‘Noldu?’ dedim. Hemen yanına gittim. Selinin yüzünü tokatladım (Yani yavaşça).
‘Yatakta uzanıyorduk. Sonra kapı çalınca ayağa kalktık. Elimi uzattım tutmak için. Sonra gülümsüyordu. Yani hiçbir şey yoktu. Gözleri dondu birden. Gözleri arkaya doğru kaydı. Tutmak için uzanamadım. Düşerken kafasını yatağın kenarına çarptı’ dedi.
Yüzü şok içindeydi. Ağlamak üzere gibi bir hali vardı.
‘Sakin ol. Tamam mı? Git kolonya filan bir şeyler getir’ dedim.
‘Tamam, tamam’ dedi. Koşarak odadan çıktı.
‘Kendine gel Selin. Selin beni duyuyor musun? Seni de kaybedemem’ dedim. Nefes alıyordu. Bayılmıştı bunu biliyorduk. Ama neden bayılmıştı durup dururken.
‘Geldim’ dedi Şevket. Elinde ki şişeyi bana uzattı. Hemen bileklerini yüzünü kolonyayla ovdum. Burnuna tuttum. Kokladıktan sonra burnu kırıştı. Öksürdü. Gözlerini araladı.
‘Ah kendine geliyor’ dedim. Şevket hemen yanına geldi elini tuttu.
‘Ah. Öyle korktum ki’ dedi Şevket.
Selin gözlerini açtı. Şaşkınlıkla etrafına bakındı. Bir bana bir Şevkete bakıyordu.
‘Noluyo?’ dedi.
‘Aşkım’ dedi Şevket. Hemen ona sarıldı. Selin hiçbir şey yapmıyordu. Sadece bakıyordu.
‘Nerdeyim’ dedi. Şaşkınlıkla ona baktık.
‘Şevketlerin evindesin Selin hatırlamıyor musun?’ dedim.
‘Hatırlıyorum. Ah başım çok acıyor’ dedi.
‘İyisin aşkım. Bir şey yok. Hastaneye gidelim hemen’ dedi Şevket onu kolundan tutup kaldırdı.
‘Hayır, gerek yok’ dedi Selin.
‘Nasıl olmaz başını vurdun. Bir şey olabilir’ dedi Şevket.
‘Önemli değil. Sadece acıyor. Endişelenme. Şişmemesi için bir buz koyalım’ dedi.
‘Bana doğru gelmiyor. Neden bayıldın ki bir şey olabilir’ dedi Şevket.
Selinin yüzünden bir endişe geçti. Şevketin yüzüne dokundu.
‘Önemli bir şey yok. Endişelenme’ dedi.
‘Evet, Şevket. Bu kadar endişelenme’ dedim.
‘En son ne zaman yemek yedin’ dedi Şevket.
‘Büyük ihtimalle bu yüzden. Ben en son dün akşam burada yemek yedim’ dedi. Rahatladım. Sadece açlıktandı.
‘Tamam. Ben pizza söylerim’ dedim. Telefona doğru yürüdüm.
(Selin)
Şevket hemen bana sarıldı. Sadece açlıktan olduğunu onlara inandırmıştım. Yoksa bugün ikinci bayılmamdı. Ve ben gerçekten bir şeyler olduğunu düşünmüyordum. Yani stresten olabilirdi.
‘Beni çok korkuttun’ dedi Şevket.
‘Özür dilerim’ dedim. Başımı boynuna gömdüm. Kokusunu içime doldurdum.
Sonra Selim öksürdü. Kafamı kaldırıp ona doğru yürüdüm ve sarıldım. Oda bana sarıldı.
‘Bizi korkuttun’ dedi Selim.
‘Pardon’ dedim. Alnıma bir öpücük kondurdu. Sonra içeriye geçtik. Şevket koltuğa oturdu. Bende başımı bacaklarına koyup uzandım. Selimde ayaklarımı kucağına aldı. Ve oturdu.
Bir film koyup izlemeye başladık. Sonra pizzalar geldi. Sadece bir tane koca pizzayı tek başıma yedim.
Sonra Şevket’in kollarında uyuya kaldım. Uyandığım da hala Şevketin kucağındaydım. Selimle ikisi konuşuyorlardı. Gözlerimi açmadan dinledim.
‘Ne yapmış dedin. Baştan anlat’ dedi Selim.
‘Ya işte Cem p.çiyle konuşmuşlar. İşte Selin söz vermiş. Biz onun peşini bırakcakmışız. Oda bize bulaşmıyacakmış’ dedi Şevket.
‘Hah. Banane oğlum ben o çocuğu öldürcem cidden’ dedi Selim. Güldü. Titredim. Bu yüzden gözlerimi açmak zorunda kaldım.
‘Aşkım, uyandırdık mı seni?’ dedi Şevket.
‘Hayır aşkım önemli değil. Ben bir su içsem iyi olacak’ dedim.
Mutfağa gidip suyumu içtim. Başım çok ağrıyordu.
‘Bugünlerde kendimi hiç iyi hissetmiyorum’ dedim. Kendi kendime.
Sonra gene gözlerim karardı. En son hissettiğim başımı vurduğum sert zemindi.