"TESADÜFLER"
Soundtrack=The Cranberries-Zombie
Payson eve gelir gelmez kendini duşa atmıştı.Sıcak su kaslarını gevşetirken başını fayansa yasladı.Her şey o kadar ağır geliyordu ki artık sıkılmıştı.Kurtulmak istiyordu, her şeyi unutmak...Evet, bu kesinlikle bir kaçış yoluydu.O an beyninden binbir farklı düşünce geçti.Bileklerini jiletlemek en düzgünüydü(!) belkide.Hep böyle olmaz mıydı zaten?Çaresiz genç kız depresyona girer ve duşta bileklerini keser.Akan kan su ile karışır ve kızın yaşamını da kendisiyle birlikte gider borusuna sürüklerdi.Kızın ruhu sulara karışır ve artık özgürdür.Peki gerçekten güzel bir son mudur bu?Hayatın sıvısını, yaşamın somut hali kanı, ruhunuda o karanlık ve izbe lağımlara sürüklemiyor mu?Payson düşüncelerin ve birazda soğuyan suyun etkisiyle titredi.Suyu kapatıp havluyu eline aldı ve tezgahın üstündeki jilete bakmamak için büyük bir çaba sarf etti.
Brad korkmuştu.Bir sağa bir sola yürüyordu.Tırnaklarını kemirdi.Ne yapmıştı?Lanet olsun!Ne yapmıştı?!Bu kadar içmesinin yanlış olduğunu hissetmişti ama pek umursamamıştı.Biraz kafayı bulup olanları unutmak istemişti.Ama bu imkansızdı.Tabii ki daha sonra hayatını karartacak olayın olacağını bilemezdi.Her şey Payson'ı eve bıraktıktan sonra olmuştu.Arkadaşlarla biraz içip eğlenmek istemişti.Bu yüzden sürekli takıldıkları bara gitmişlerdi.Ama olaylar hiçte beklediği gibi gelişmedi.Bardan iki tane bomba gibi kızla ayrıldıklarında artık gece doruk noktasındaydı.Arabaya binip eve gitmişlerdi.Ve dörtlü olarak içmeye evde devam etmişlerdi.Tam her şeyin harika olduğunu düşündüğü sırada Brad ve adını hatırlamadığı kız kapı arkasında işi ilerletmeye başlamışlardı.İşte olay tam bu anda patlak vermişti.Brad kızı kucağına almaya çalıştığında sarhoşluğun etkisiyle yalpalamıştı ve kız dolaba çarpıp cam masanın üstüne düşmüştü.Kısaca özetlemek gerekirse kafatası çatlamıştı ve...ölmüştü.
Brad inleyerek kendini kanepeye attı ve volta atmaya bir son verdi.Ne yapacağını bilmiyordu ama bu olay onu ciddi anlamda deli ediyordu.Düzgün düşünemez hale gelmişti.Gözleri eşya odasına kaydı.Üstüne birisi oturmuş gibi hissederek kanepeden kaydı.Kapı altından hafifçe sızan kırmızı sıvıya bakmamaya çalıştı.Tanrı onu bir şey için cezalandırıyordu.Belki de cezalandırma daha başlamamıştı bile.
Payson her zamanki gibi kötü düşüncelerden sıyrılıp gerçek dünyaya dönmüştü.Üzerini hiç önem vermeden giyindi.Kendini kime beğendirecekti ki?Bir ölüye mi?İç çekip aynada kendine bakmamaya çalışarak odasından çıktı.İyi kazanan bir işi olduğundan beri artık pek fazla paraya ihtiyaç duymuyordu.Para ihtiyacı olduğu zamanlarda para onu bulmazdı ama şimdi ise tam tersiydi.Kafasını dağıtmak için biraz para harcamaya karar vermişti.Şehirli kadınların böyle yaptığını duymuştu.Bu yüzden siyah hırkasını üzerine geçirip dışarı çıktı.Şehrin büyük alışveriş merkezlerinden birine geldi.Öyle sokaklarda dolanıp tek tek mağaza aramak ona göre değildi.Bu yüzden hepsinin toplu halde bulunduğu alışveriş merkezleri ona daha cazip geliyordu.Önce kitapçıya girip bir kaç dergi ve ilgisini çeken fantastik ergen kitapları aldı.Vampirler ve yaratıklar kafa dağıtmak için birebirdi.Daha sonra kendine bir spor ayakkabı aldı ve Sarah ile yine kendisi için bir kaç tişört.Yorulduğunu hissettiğinde oturup bir capuccino içti.Çevresine bakındı, herkes ne kadar neşeliydi.Ortada koşturan çocuklar ve onları izleyen ebeveynleri.Kendi çocukluğu aklına geldi.Gülümsedi.İtiraf etmeliydi ki s.rtük annesi ve kaçık babası o zamanlar muhteşem insanlardı.Çocukluğuna dair kötü bir anısı yoktu.Annesi gidene kadar...İç çekip kalktı ve caddelerde yürümeye karar verdi.
Matt eve tıkılıp kalmaktan bıkmıştı.Bu yüzden annesi dışarıdayken gizlice tüymeye karar vermişti.Nitekim planı gerçekleştide.Babası işte, annesi dışarıdayken hizmetlileri atlatıp dışarı çıkmak kolay olmuştu.Kör bir insanın ilk kez Dünya'yı görmesi gibi bir şeydi bu.Aslında çok benzerdi bu iki olay.Çünkü Matt hafızasını kaybettiğinden beri dışarı çıkmamıştı ve bu hissin güzelliği karşısında irkildi.Yüksek bir yerlere çıkıp "özgürüm!" diye haykırmak istedi.Hızla bahçe kapısından sıvıştıktan sonra kendisini insan kalabalığının içine attı.burda kendini deli gibi hissetmiyordu.Bunca insan arasında normal biriydi o.Bu hissin verdiği coşkuyla adımlarını hızlandırdı.İçi içine sığmıyordu.Küçük bir çocuğun oyun izni alması gibiydi.Tek fark Matt izin aşmamış, kaçmıştı.Ama bunu umursamıyordu.Bu yüzden şu anın keyfini çıkartmaya karar verdi.
Payson kalabalık sokaklara girdiğinde çoğu şeyi atlatmış gibi hissediyordu.Etrafta o kadar çok insan vardı ki kendi düşüncelerine odaklanması imkansız gibiydi.Bu yüzden sokakları seviyordu.Yürümeyi, etrafına bakınıp insanların hayatı konusunda fikir yürütmeyi...Örneğin sokak köşesinde oturmuş gitar çalan çocuğun kitap parasını denkleştirmeye çalışırken bir yandan da sevgilisiyle uğraştığını, mağazanın vitrinini silen kadının artık bu işlerden bıktığını ve kaldırımın kenarında ışıkları bekleyen adamın kalp rahatsızlığı olduğunu düşündü.Herkesin ne kadarda çok soru vardı.Öyleyse o neden bir ölümü bu kadar dert ediyordu?Düşüncesi karşısında nefesi kesildi ve affalladı.Matt hakkında nasıl böyle düşünürdü.Onu seviyordu ve sevmeye devam edecekti.Bu sadece basit bir hoşlanma değildi...aşktı.Gözlerinin dolduğunu düşündü ve poşetlerinin izin verdiği ölçüde hırkasına sarındı.Gözyaşları belli olmasın diye başını önüne eğmişti.Bu yüzden yanlışlıkla birine çarptığında pekte şaşırmadı.Özür dilemek için kafasını kaldırdığında nefesi kesildi.İmkansızdı!