Cam Ev - Başlangıç - 5. Bölüm -

Siyah camlarla kaplı buzdan bir yer. Büyüleyici ihtişamı , göz alıcı parlaklığı insanı büyüleyecek cinstendi. Ve garip bir ses " Avelia - mo - tri " demeye başladı. Anlamını çözemeyeceğim dilde birşeyler fısıldıyordu. Kulağımdaki o çınlama tarif edilemezdi. Kelimelerin anlamını çözmeye çalışırken bir ışık gözlerimi kör edecek şekilde parlamaya başladı. Nefes nefese yataktan kalktım. Birkaç gecedir aynı rüyayı görüyordum. Hem ürküyor, hemde büyülenmiş gibi oluyordum. Zihnimin içine girip kafamı karıştıran o rüya ne anlama geliyordu? Kim bilir ..
Annemin can alıcı sesiyle düşüncelerim son buldu. " Haydi Elsie, kahvaltı hazır. O lanet olası yatağından kalkta bir şeyler yemeye çalış! " Hergün aynı muamele beni çileden çıkartıyordu. Kollarımı her iki yana ayırarak gerindim. Rahatlamam yüzüme eminim yansımıştır. Ardından ağzımı kocaman açarak esnemem işin içine komik bir görüntü katmayı başarmıştır. Buna EMİNİM. Yataktan küçük bir zıplamayla kalkarak yere fırlattığım giysilerimi rahat bir şekilde giydim. Yüzümü ekşiterek aşşağı öyle inmeyi planlıyordum ve planım işe yaradı. " Yine yüzünü asmışsın , gene ne oldu Elsie? Bari sabahları şu suratın gülsün. Sıkılmaya başladım. " Gözlerimi anneme kaydırarak " Nasıl istersen. " dedim ve yalancı bir gülümsemeyle kahvaltımı yapmaya başladım. Annem birden doğrularak " Yarın ay gökyüzüne daha çok yakınlaşıcak , baban sen ve ben babannenin evinin ordaki dağa çıkıp teleskopla incelemeyi düşünüyoruz. Ne dersin? " Aslında kötü bir fikir değildi. Değişikliğe ihtiyacım olduğunu biliyordum. Eğlenceli olacağını düşünerek " Harika. " dedim. " Sadece bu kadar mı? Tepkilerine hayranım Elsie. " dedi annem. Saçma sapan konuşmaların ardından yukarı çıkıp üstümü değiştirdim. Lanet olası okul bugün başlıyordu. Arkadaşlarımı özledim ama o iğrenç , sıkıcı dersleri hiç özlemedim.
Düşüncelerim böyle akıp giderken okul kapısına vardığımı gördüm. Derin bir nefes alarak içeri girdim. Koşup birbirlerine şakalar yapan 9. sınıf öğrencileri sinirlerimi altüst etmeye bile yetiyordu. Şapşikler! - bu benim uydurduğum bir kelime. - Arkamdan birilerinin sırtıma dokunduğunu hissettim. O anki reflexle arkama döndüm. Karşımda Kristen ve Irina ' yı görünce rahatladım. " Hey Elsie, solgun görünüyorsun birşeyin mi var? Yoksa bizi özlemedin mi? " dedi Kristen alaycı sesiyle. " Saçmalamayı kes Kris, elbette özledim gel buraya seni şapşik " diyerek ikisinede güzelce sarıldım. Onları özlemiştim çünkü ikiside benim en iyi arkadaşımdı. Kris dalga geçmeyi seven süslü bir genç kızdı. Ama kendisini çok severdim. Çünkü havalı karakterinin arkasında güçlü ve sahiplenici bir ruh vardı. Irina ise FELSEFECİ bir kızdı. Öğütler veren anlamicağımız şekilde konuşan sevimli bir kişilik. Sohbet ettikten sonra kafeteryaya birşeyler içmek için girdik. " Ben soğuk bir cola alayım. Kızlar siz? " dedi Kris. Irina " A-a yok teşekkürler. " diyerek geçiştirdi. Bende birazcık su istediğimi dile getirdim. Kafeteryaya oturup etrafı kesip dedikodu yapmaya başladık. Kris " Heey o Arthur değil mi? " diyerek bana bir bakış attı. Gözlerimi ondan kaçırdım ve " Kapa çeneni Kris. Arthura karşı birşey hissetmiyorum. Sadece tatlı olduğunu söyledim. Abartma lütfen! " Irina " Hey kızlar tamam sakin olun. Ders başlicak kalkıp sınıfa gidelim " dedi. Derse geç kalmıştık ve Prof. Phoers öğrencilere soru sormaya başlamıştı bile..
Kapıyı çaldım ve içeriye doğru bir kaç adım attım. " Özür dilerim Prof. " deyip utanarak yere baktım. " Tamam , özrün kabul edildi. Yerine geçip Akademi kitabının 41. sayfasını aç. Oku. Soru soracağım." dedi Prof. " Peki." diyip yerime oturdum. İlk defa derste sıkılmamıştım. Prof. çok eğlenceli biriydi. Görünüşü çok seksi ve baştan çıkarıcıydı. Ders boyunca onu izledim. Zilin çalmasıyla ona bakışlarım kesilmişti. Çantamı alıp babannemin evine doğru hızlıca yürümeye başladım. Bugün ay gökyüzüne yaklaşıcaktı. Heyecanlıydım. Sonunda varmıştım. Babannem benim için sıcacık kurabiyeler yapmış bahçede bekliyordu. " OMG ! Babanneee kurabiyelerini özledimmm ve senide. " diyerek ona sımsıkı sarıldım. " Benim güzel Avelia'm , hoşgeldin " dedi. Yüzüme tokat yemiş gibiydim. Rüyamda olduğu gibi - AVELİA - şaşkın gözlerle ona bakıyordum ama o hala gülümsemesini sonlandırmamış bana bakıyordu. " Avelia? " dedim garipseyerek. " Tanrıça demek. Sen benim minik tanrıçamsın, güzelim. " dedi. Bir yandan şaşırmıştım bir yandanda mutlu olmuştum. Birden annemin seslenişiyle irkildim. " Sen mi geldin Elsie , akşam olmaya başladı bile çabuk şu kurabiyelerini bitir ve dağa doğru gel biz orda olacağız " dedi. " Tamaaaam " dedim alaycı bir sesle. Annem kızgın bir bakış atarak yanımızdan uzaklaştı. Kurabiyelerimi var gücümle bitirmeye çalıştım. Çok lezzetliydiler. Babannem bana gülerek karşılık veriyordu. Kurabiyelerimi bitirince tabaktaki kırıntılarıda yemeye başladım. Sonunda büyük bir kahkaha tufanı oluşmuştu. Gülümseyerek yerimden kalktım ve dağa doğru koşmaya başladım. Annemgilin yanına vardım veee " Hey ayın yaklaşmasına kaç dakika var " diyip onların dikkatini dağıttım. Annem " Sanırım saniyeler kaldı. hatta sayalııııım " dedi sevinçle. Babam " 19 .. 18 .. 17......12...6 .. 5 ... 4 ... 2 ... 1 ... 0 ! " dedi ve AY birden dünyaya yakınlaşmaya başladı. O an o kadar büyüleyiciydiki. Rüzgar acaip hızlı esiyordu. Suratıma tokat gibi çarpıyor canımı acıtıyordu. Toprak kokusunu etrafa yaymış, ağaçlar yapraklarını var gücüyle hışırdatıyordu. Gece yerini aydınlığa bırakmış gibiydi. Tenim yanmaya başladı ve ruhum acıyla doldu. Gözyaşlarımın aktığını hissettim. Bana noluyordu? Çığlık atıyordum. Gözlerime dolan yaşlardan etrafımı çok az görebiliyordum. Babam ve annemin bana " Kendine gel " diye haykırışları kulağımda yankılanıyor , beni delirtiyordu. Sol kolumun bileğinde bir yuvarlak oluştuğunu içinin turkuaz renkli parıltılı bir yıldızın sardığını görebiliyordum. Annemlere elimi göstermeye çalışsamda onların umrumda olan şuan ki halimdi. En son dayanamayıp bayılmışım...
Gözlerimi araladım. Etraftan sesler geliyordu. " Avelia - mo - tri " Yine mi? KAHRETSİN! Rüya görüyor olmalıydım. Ama bu sefer rüya gibi değildi.

Ordaydım işte SİYAH CAMLARLA KAPLI GÖRKEMLİ ŞATODA!!

yb bekliyorm cnm güzel bir hikayeye benziyor basarılar

2. Bölüm

Etrafımda çok değerli eşyalar vardı. Elmastan aynalar, zümrüt avizeler .. Baştan çıkarıcı bir güzellik. “ Kendine geldin demek “ dedi karşımda duran kadın. Orta yaşlarda görünmesine rağmen çok güzel ve bakımlıydı. Göğsüne kadar inen kolyesi ilgimi çekmişti. Gözleri ateş saçıyor, dudakları alev alev yanıyor gibiydi. Parfümünün kokusu tüm odayı sarmaya yetmişti. Onu süzdüğümü anlamış olmalı ki “ Burası Vampir Okulu. Sen seçilmiş bir öğrencisin. Sol elindeki yıldızı görürsen farkına varırsın. Bu okulda senin gibi seçilmiş öğrenciler var. Alt katta sana ait özel bir odan olucak. “ diyerek beni şaşırtmayı başardı. Bir saniye vampir mi? NE VAMPİRİ? HALA VAMPİR DENEN ŞEYLER VAR MIYDI? BU NASIL OLUR? Yattığım yerden aceleyle kalkarak “ Vampir mi? Ne yani artık bende mi bir vampirim. Bu nasıl olur , rüya değil dimi? “ Heralde yaptığım hareketler çok ilginç görünüyordu. Çünkü henüz adını bile bilmediğim o vampir kadın bana şaşırmış gözlerle bakıyordu. Garip gülümsemesiyle konuşmaya başladı “ Korkmana gerek yok, henüz vampir değilsin daha minik bir çaylaksın.” “ Çaylak mı burada ne yapacağım ki ailemin burada olduğumdan haberi var mı? Lanet olsun bunların hepsi benim başıma gelmek zorunda mı? “ diyerek sendeledim. “ İyi misin ? “ dedi. “ Hiç tanımadığım camlarla kaplı şato gibi bir yerdeyim ve sen bana gelmiş burası Vampir Okulu diyip iyi misin diye soruyorsun. Sence nasıl iyi biri olabilirim söylesene bana! “ O kadar çok bağırmıştım ki bahsettiği diğer vampir öğrenciler kapının aralığından bana korkmuş gözlerle bakıyordu. Kadın dediklerimi umursamıyor gibiydi. Dudaklarını büzüp tekrar konuşmaya başladı. “ Ne olduğun değil ne olacağın önemli sana anlattıklarımı sakın unutma. Bu arada benim adım Regina. Bu okulun müdürüyüm. Şimdi dışarı çık ve orda seni bekleyen sarı saçlı bir kız olacak. Sana odanı göstericek. “ dedi. Ellerimi koltuğa hızlıca vurdum. “ Bana saçma sapan bir açıklama yapıp gönderiyorsun. “ diyerek bağırdım. Regina bana git der gibi bakıyordu. Gözlerimi ondan ayırdım ve kapıyı çarpıp çıktım. Duvarın köşesinde sarı saçlı, bembeyaz bir kız duruyordu. Onu aradığımı anlamış gibi yanıma geldi. “ Merhaba çaylak. Ben Sarah. Okulumuza hoş geldin. Haydi gel sana odanı gösteriyim. “ dedi çok CİCİ! Bir gülümsemeyle. Evet çok ciciydi. Alt kata doğru yürüdük ve kapısı simsiyah bir odanın önüne geldik. Hadi geç dermişcesine bakıyordu. Bende kapıyı açarak içeri girdim ve harika bir manzarayla karşılaştım. Oda o kadar güzeldiki hayal edilmesi bile zordu. Yerler parıldıyor, avize şıkır şıkır ediyordu. Camlar güneşi doğrudan içeriye yansıtıyordu. Yatağımın üstünden bir tül havalanıyor ve bu görüntüye eşsiz bir güzellik katıyordu. Odama ağzım sular içinde bakarken Sarah kahkahayı patlatmıştı bile. “ Çok komik görünüyorsun, alışık değilsin heralde. “ dedi. “ Rüyada değilim dimi ? “ dedim. Sarah yine gülmüştü. Ne çok gülüyordu. Ama gözleri çok güzeldi. Yeşil ve mavi karışımından oluşuyordu. Bir denizi çağrıştıyor gibiydi. Yatağın köşesinde duran masaya oturup bana Vampirleri ve okulu anlatmaya başladı. “ Vampirler Havva ve Adem’den gelen bir tür yaratıklardır. Tanrı onları kanla lanetlemiş , her susayıp acıktıklarında kan onlar için besin türü haline gelmiştir. Havva ve Adem’in soyundan gelmeyiz. Ve biz seçilmiş kişileriz, özeliz. Bu okulda vampirler hakkında bilgiler öğreniyoruz. Birkaç güce sahip oluyoruz. “ dedi. “ Senin özel bir gücün var mı ? “ dedim meraklı bakışlarla. “ Elementim ateş. “ “ Vaaaoov. “ dedim gülerek. “ İstiyorsan okulu gezdireyim. “ dedi. Bunu içtenlikle kabul ettim. Prof. Bulunduğu odaları gösterdi, diğer çaylakların olduğu bölümü, kafeteryayı, sınıfları, Vampir ayinlerinin yapıldığı yeri ve en önemlisi bahçeyi. Müthiş bir yerdi! Etrafta bir sürü vampir öğrenci vardı. Kendilerini bu işe iyice adamışlardı. Yüzlerindeki, ellerindeki, göğüs ve sırtlarındaki dövmeler çok güzel görünüyordu. Sarah gülerek “ Karşı tarafa okulun en yakışıklı ve seksi çocuğunun olduğu yere bak. “ dedi .. Gözlerimi çevirdiğim an “ OMG “ diyerek çığlık attım. Herkes bana bakıyordu. Neyseki daha yeni olduğum için kafalarını çevirip tekrar dedikodulara oynaşmaya gülüşmeye devam ettiler. “ Onun adı ne ? “ dedim müthiş bir heyecanla. “ Sakin ol adı Chuck , Chuck Anderson! “ , “ Felaket seksi! “ dedim ağzımın suyu akarak. “ Boşuna heveslenme, çapkının tekidir “ dedi somurtarak. Kendimi toparlayıp “ Aman her ne .. şeyse “ diyerek konuyu dağıtmaya çalıştım. “ Gel sana büyük meşe ağacını göstericem. Üstünde büyük bir anka taşı var. Bugüne kadar kimsenin onu ağacın üstünden çıkaramadığı söylenir. Bir bakirenin çıkaracağına inanıyoruz , eğer bunu yapabilecek bir bakire varsa Avelia olarak ilan edilir “ dedi .. Avelia, anlamını biliyordum. “ Yani Tanrıça mı? “ dedim korku dolu bakışlarla. Rüyam aklıma gelmişti “ AVELİA – MO – TRİ “ Avelia tanrıça demekse mo – tri ne demekti. Bu bir işaret olmalıydı. Kendimi toparlamaya çalıştım ve başarılı oldum. SANIRIM ..



Lütfen Yorumlarınızı bekliyorum.

3. Bölüm

“ Evet, Tanrıça demek. Burada herkes bu taşın peşinde. Onu ordan çıkarmak için çok büyük güçler öğrenmek istiyorlar. Ama başarılı olacaklarını sanmıyorum. “ dedi Sarah. “ Peki sen denedin mi? “ dedim kaşlarımı kaldırarak. Gözlerini kaydırarak ofladı ve “ Tamam saklamicam. Evet bende denedim ama başarılı olamadım. Regina bile denemiş ama yine faydasız. “ dedi. “ Nasıl bir güç gerekiyor ki? “ dedim meraklı bakışlarla. “ Aslında bunu kimse bilmiyor, ama kahinler kitaplardan okuduklarına göre çok özel bir bakireymiş bu kişi. Ne bileyim erkekleri baştan çıkarıcak insanların gördüğü an dudaklarını uçuklatacak tipten. Komik ama gerçek yıllardır bunun peşindeyiz fakat kahinler bile ne olacağını tam çözmüş değil. “ dedi üzülerek. Peki ya rüyamdaki o – sihirli – kelimeler neydi ? Belkide bir anlamı vardı. Ona rüyamı anlatmak istedim fakat bunun hiç hoş bir fikir olmadığını düşündüm ve aklımdan geçen ilk soruyu ona yönelttim. “ Diyelim ki o bakire geldi ve bu taşı yerinden çıkarttı. Onu ne gibi sorumluluklar bekliyor ? “ Sarah biraz düşündü , gülümseyerek “ Bizi yönetecek! “ diye fısıldadı. “ Ne yani o vampirleri mi yöneticek. Büyük sorumluluk desene. “ dedim alaycı bir şekilde. “ Kesinlikle, ama düşünsene vampirlerin hepsi senin kölen. Sana itaat edicekler, tapıcaklar. Bu evrenin Tanrıçası olacağını bir düşünsene. Tabi hepsi boş hayaller. Kimse o taşı çıkaramaz buna emin ol! “ dedi ürkütücü bir bakışla. Bir şey söyleyemeden taşın yanına doğruldum. Çok parlaktı, gözümü kamaştırdığına yemin edebilirim! Parlaklığı giderek artıyordu. Meşe ağacının yaprakları çok şiddetli sallanıyordu. Sarah “ Buda nesi! “ diyerek bana meraklı bir bakış attı. Ne olduğunu bende çözememiştim…
Belkide çok rüzgar vardı , ama hava gayet iyiydi. Anka taşı etrafa büyük bir ışık saçtı. Sarahla ben gözlerimizi kapadık. Sonunda dayanamayıp açtım. Taş hafif çatlamış gibi görünüyordu. Soluğu Regina’nın yanında aldık. Sarah nefes nefese olanları anlatmaya çalıştı. “ Tam olarak çözemedik efendim. Ben Elsie’ye taşın efsanesini anlatıyordum o an Elsie taşın yanına gitti ve meşe ağacı sallandı taş büyük bir ışık saçtı. Biz çok korktuk Regina. “ diyerek ağlamaya başladı. Ben onu hem sakinleştiriyor hemde Regina’ya ard arda sorular soruyordum. En sonunda dayanamayıp patladı. “ Kes şu lanet çeneni. Beni sorgulamaya hakkın yok sizin gibi bende hiçbirşey bilmiyorum. Gidip Prof. Phoers’a sorayım “ dedi sinirli bir şekilde. Kafama birden dank etti. “ Prof. Phoers mu? Akademik okulda çalışan mı? “ dedim büyük bir şaşkınlıkla. “ Evet. “ diyerek odadan çıktı. Demek Phoers buradaydı , ne yani o seksiliğinin altında bir vampir egosumu taşıyordu. Kahretsin! Bu onu gözümde dahada seksi kılıcaktır. Buna eminim. Sarah’la ilgilendiğimi unutmuştum bile tekrar ona döndüm. Gözyaşları dinmişti. “ Sakin ol, sen bir şey yapmadın neden bu kadar büyütüyorsun ki, alt tarafı bir taş ve odundan olan bir ağaç! “ dedim alaycı tavrımla. Bana sinirle bakarak “ Daha hiçbirşey bilmiyorsun. O taş hem Tanrıçalığı dile getiren hemde vampirlerin güç kaynağı olan bir taş. “ “ Nasıl? Güç kaynağı mı bana bundan bahsetmemiştin Sarah.” “ Gerek duymadım ama şimdi gerek duyuyorum. Eğer o taş düzelmezse vampirler eskisi gibi güçlü olamicak ve bu yavaş yavaş bizim sonumuz olucak anlıyor musun? “ “ Bir dakika şimdi bende çaylak bir vampir olduğuma göre bu işin içine dahil miyim? “ Yorulmuş bir şekilde “ Tabi ne sandın seni aptal kız. “ dedi Sarah. İnanamıyordum, bu vampir işi nerden çıkmıştı. Neden Tanrı beni damgaladı veya Tanrıça. Hanginiz yönetiyorsanız defolun. Dünyayı ve vampirleri kurtarmak bize mi düştü. “ Ne yani Tanrıça yardım etmeyecek mi? Veya Tanrı ? “ dedim. “ Vampirlerin yaşamında Tanrıça vardır. Biz Tanrıçaya taparız. Ne yazıkki asırlar önce Tanrıçanın ruhu o taşa hapsedilmiş. Ve bizi yöneten biri yok. O yüzden o taş bizim için önemli. Şuan tek yapmamız gereken TANRIÇA’yı bulmak “ dedi umut eder gibi. Kesinlikle Regina ile konuşmalıydım. Ona her şeyi anlatmalıydım. Rüyamı ve bildiğim her şeyi. O sırada içeri Regina girdi. Gözlerindeki alevi ve siniri görebiliyordum. Adeta bir canavar gibi “ LANET OLSUN “ diye bağırıp ellerini masaya koydu. Bense derin bir nefes alıp seslendim. “ REGİNA. “ Sesimin tonunun iyi çıkmasına sevinmiştim. Regina ise meraklı gözlerle bana bakıyordu. “ Şey ben … “

4. Bölüm

“ Ne var Elsie oyalama benide çabucak söyle , şu lanet işleri halletmem gerekiyor. “ dedi sinirli sinirli. Gerçekten ürkütücü tavırlar sergiliyordu. Ne zaman ne yapacağı belli değilmiş gibiydi. Adeta bir CANAVAR’a dönüşmüştü. Haklıydıda. “ Bu çok önemli kehanetle ilgili. “ dedim masumca. “ Kehanet? “ dedi meraklı gözlerle. “ Evet kehanet. Yani Tanrıça ve Taş. Ben damgalanmadan önce 4 – 5 gün boyunca rüyamda garip şeyler görüyordum. “ dedim ve duraksadım. Sarah birden atıldı. “ Ney? “ dedi sesini yükselterek. Regina sus der gibi Sarah’a baktı ve oda aynı tonlamayla “ Ney Elsie çıldırtma beni? “ dedi. Yutkunarak konuşmama devam ettim. “ Garip şeyler işte… Bu şatoyu gördüm siyah camlarla kaplı. İlk baştaki şaşkınlığım bu yüzdendi. Rüyamda görmüştüm burayı ve fısıldaşmalar duyuyordum şöyle diyordu – AVELİA – MO – TRİ - Ne demek istediklerini anlamasamda bir şifre olduğunu düşünüyordum. Daha sonra Ay’ın gökyüzüne yaklaşacağı gün Babannemin bana ‘ Minik Avelia’m ‘ demesiyle sarsıldım. Şimdide Sarah karşıma geçmiş bir bakire Tanrıça yani Avelia’dan söz ediyor. Rüyamda gördüğüm kayıp parçalar ve sizin anlattıklarınızı birleştirirsek ortaya neler çıkıyor bir düşünün. “ dedim garip bir ses tonuyla. Regina donmuş gibiydi. Bir heykelden farkı yoktu. Birden doğruldu ve “ O sen olabilirsin Elsie, seçildiğin gün ay gökyüzüne yaklaşıyordu dedin değil mi? “ dedi umutlu bakışlarla. “ Evet , öyleydi “ dedim. “ Kahinlerin araştırmalarına göre Bakire yine böyle Ay’ın dünyaya yaklaştığı vakitlerde yaratılmış. Sen ise o gün seçiliyorsun. Ayrıca rüyanda gördüklerin. Hepsi kayıp parçalar. Bunların hepsi senin o bakire olduğunun göstergesi. O SENSİN ELSİE. TANRIÇA SENSİN. YÜCE AVELİA. “ dedi mutluluk gözyaşları dökerken. Sarah ise hem kıskanç hemde aptal bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Fakat buna hazır değildim daha 18 yaşındaydım. Vampirleri kurtaracak bir güce bile sahip değildim. Güçlü bir nefes alarak “ Daha 18 yaşındayım ve eğer bakire bensem sizi nasıl yöneticem Regina. Hiçbir güce sahip değilken bu göreve hazır olduğumu düşünmeniz mantıksız. “ Regina mutsuzluğunu bozacak sözlerime aldırış bile etmeden “ Sana güveniyoruz, öncelikle konseyle ve kahinlerle konuşmalıyız. Taşı düzeltmen için bir şeyler bulacaklarına eminim. “ dedi. Birkaç gün konseyler ve kahinlerle geçmişti. Hepsi türlü türlü araştırmalar ve sorgulamalar içerisindeydi. En sonunda benim Avelia yani Tanrıça olduğum kesinleştiğinde size yemin edebilirim ki okul konusu olmuştum. Chuck Anderson’ın dikkatini bile çekmeyi başarmıştım. Bana Tanrıçalıkla ilgili konular açıp konuşturmaya çalışmıştı. Kesinlikle çok seksi konuşuyordu. Nefes alıp verişi bile o kadar tatlıydıki kaslarının belirginliği ortaya çıkıyordu. Bu benim çılgına dönmeme yetip artıyordu. Ama Chuck’tan daha önemli işlerimin olduğunu biliyordum. TANRIÇALIK. En sonunda Kahin Gurgh bir şeyler bulmayı başarmıştı. GECE DENİZİ diye adlandırdıkları bir yer varmış. Ordaki saf suyu alıp taşı yıkamamız gerekiyormuş Ve bunu sadece TANRIÇA yapabilirmiş. Tanrıça ben olduğuma göre bu zorlu ve tehlikeli görevi benim yapmam gerekiyordu. Gurgh bana oranın tehlikelerinden bahsediyordu. Gece denizinin sahibi ortaya çıkarsa ona aldırmamam gerektiğini anlatıp duruyordu. Gece denizinin sahibi çok seksi ve baştan bir çıkarıcı erkek diyorlar. Arkasında parıltılı siyah kanatları, bronz teni ve geceyi andıran gözleriyle genç kızların odağı oluyormuş. Fakat ona aldanan bakireliğini yitiriyor , tanrıça olmaktan çıkıyormuş. Günlerce bunlarla uğraşıp dururken yolculuğa çıkma vaktim gelmişti. Gurgh ve Regina bana her şeyi tekrartan hatırlatmayı başardılar. Ama hala kendime güvenim yoktu. Gece denizi sahibi bana sahip mi olacaktı? Yoksa hala bir TANRIÇA olarak mı kalıcaktım? KİM BİLİR …

woooowwwww süper
ağzım açık kaldı
hikayene bayıldım
yb bekliyorum lütfen bizi fazla bekletme

Teşekkür ederim tatlım bugün 2 bölüm birden koyabilirim. Her an hazırlıklı olun ama diğer üyecanlarımda yoruuum yapsın istiyoruuum <3

5. Bölüm

Yolculuk vaktinin geldiğini bilmeme rağmen kendime güvenemiyordum. Hiçbir zaman kendime güvenememiştim. Şimdiki durum ise daha vahimdi. Karşıma geçmiş vampirlerin Tanrıçası olduğumu ve onları kurtarmak gibi bir görevi üstlendiğimi söyleyen insanlarla – yoksa vampirlerle mi demeliyim ? - karşı karşıyayım. “ Gece ve Ruh seni kutsasın Elsie. Dikkatli ol, o pis mahlukatın canını oku! “ dedi Regina ışık saçan gözleriyle. “ Elimden geleni yapacağım. “ dedim. Boynumu büktüm kaşlarımı çattım ve yolculuğa başladım. Baya yol yürüdüm, koca çınar ağaçlarını geçtim. Susamıştım. Tam tepede olan güneş alnımı ve sırtımı yakarak canımı acıtmayı iyi biliyordu. Ter damlaları alnımdan yağmur gibi akıyordu. Aklıma ailem gelmişti, burada olduklarımı biliyorlar mıydı? Ya en yakın dostlarım. Peki ya Arthuuur! .. LANET OLSUN VAMPİRLERİN CANI CEHENNEME! Bunu bağırarak söylemeyi o kadar çok istiyordum ki kahretsin dilim bir türlü cesaret edemiyordu. Peki ya Gece denizinin Tanrısı? Nasıl biriydi? Aklımı bu tür sorular bir yılan gibi zehirliyordu, ağlamak istiyordum fakat güneş bunu engelliyordu. Göz yaşlarımı kurutacak kadar yakıyordu tenimi. En sonunda hava kararmaya başladı. Etrafta ürkütücü bir sessizlik ve acaip sesler vardı. Korktuğumu belirtmeliyim ki buradan sağ çıkarsam iyidir. Baykuşlar etrafta sürü gibi dolanıp ortalığı kolaçan ediyorlardı. Uzaktan minik bir göl gibi görünen Gece Denizine yaklaştığımı fark etmemle sevincim birbirine karışmıştı. Hem mutluydum, hemde ne tür bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumu biliyordum. En sonunda denize çok yakınlaşmıştım. Çantamdan küçük kristal şeklindeki şişeyi çıkarıp denizin suyunu içine doldurmaya başladım. O anda kanatları simsiyah satenden, gözleri gece gibi parıldayan, teni altın sarısına benzer bir erkek ortaya çıkmıştı. “ Ne istiyorsun? “ dedi o büyüleyici gözleriyle. Gözlerine bakmamaya çalışıyordum. Fakat bunda pek başarılı olamıyordum. O kadar muhteşemdi ki! Sonsuza dek onun kollarının arasında yaşayabilirmişim gibi bir his veriyordu. O kadar güzel kokuyordu ki.. Okyanus kokusuyla başımı döndürmeyi başarmıştı. TANRIM NE BÜYÜLEYİCİ BİR YARATIK BU! Benim Tanrıça olduğumu anlamış gibi. “ Sen osun. “ dedi seksi bir bakış atarak. “ Evet benim ve sana emrediyorum yolumdan çekil, biraz su alıp tekrar ait olduğum yere dönücem. “ Sesim biraz titrek çıksada ne demek istediğimi anlamıştı. “ Ait olduğun yer? Güldürme beni Avelia’m , sen buraya bu denize aitsin. Sen benimsin. Haydi gel ait olduğun yere kollarımın arasına yürü .. “ dedi. O kadar güzel konuşuyordu ki deniz kabuğunun içindeki uğultu gibi bir ses tonuyla insanı etkilemeye çalışıyordu, FAKAT ETKİLİYORDUDA! O an büyülenmiş gibi ona doğru yürümeye başladım, kendime engel olmaya çalışsamda bedenim buna izin vermiyordu. Ruhum beni dinlemiyordu bile.. Bakireliğimi kaybedeceğimi aklıma getirdikçe göz yaşlarım dinmek bilmiyordu. Çılgına dönmüştüm. Bana öyle güzel gülüyordu ki, tam bir canavar edası vardı! Engellemeye çalışsamda fayda etmiyordu. Yamacına sokuldum. Çıplak teni vücuduma değince üstümdeki tişört eriyip küle dönüştü. Çıplak bedenimiz birbirine kenetlenmiş gibiydi. Saçlarımı okşayarak boynumu sağ ve sol köşelerinden öptü. Daha sonra dudaklarıma doğru hareket etti. Dudakları alev gibiydi çok müthiş bir duygu içerisindeydim. Ve sonunda içimden bir ses duydum. “ Sen Avelia’sın ! Avelia – mo – tri , gece ve ruh seninle birlikte Elsie hakimiyet duygunu ortaya çıkar. Ruh seni dinliyor, o seninle birlikte. Ruhu geceye bırak , gece seni serbest bırakacaktır. “ dedi. O anda dudaklarımı ondan ayırdım ve! “ RUH GECEYLE BİRLEŞSİN , GECE RUHU SERBEST BIRAKSIN. BU TANRIYSA GECEYE KARIŞSIN. “ dedim bağırarak! Gökyüzü delinmiş gibiydi. Gece denizi Tanrısı bağırıyordu. “ İNTİKAM AVELİA İNTİKAM. “ diye. Gözlerinden alevler çıkıyor gibiydi. Ruh ve Deniz Tanrısı gökyüzüne o anda karışmıştı. Bense ağlamaklı bir şekilde olduğum yere yığıldım.

canım yb süperdi
elsia nın tanrıça olduğu güzel ama şimdi ne olacak çok merak ediyorum:D
bekaretini kaybaettimi öpüşünce ?

Diğer bölümde görürsünüz sır yok , bu arada çok teşekkürler :D

o zaman yb için bizi fazla bekletme canım

wowow çok güzel olmus tebrik ederim yenı bölümü nezaman vermeyi düşünüyorsun merk ediyorum

Derslerimlede ilgilenmeliyim. Yarın koyarım üyencaanlarımm (:

canım lüften yb gönder artık meraktan ölmek üzereyim
yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb yb

Yarın yeni bölüüüüüm geliyooooor