tarafından Rosalie Paz Tem. 18, 2010 7:12 pm
Bölüm 2 -Kırık kalp-
İspanyolca dersi bitiminde Hannah ile beraber sınıftan çıktık.
-Bugün seninle alışverişe gidelim mi? Diye sordu Hannah.
-Bugün gelemem yarın ki ödevlerimi yapmam gerek.
-Yarın?
-Yarın gitar kursum var.
-Peki ya perşembe?
-Basketbol turnumam var.
-Ne yani bana ayıracak vaktin yok mu? Dedi üzüntülü bir şekilde.
-Malesef üzgünüm. Dedim elimden gelen birşey yoktu.
-Neyse günler çuvala girmedi ya.
Kafamı sallayarak ona katıldım. Sonuçta benim için vakit hiçbir zaman kaybettiğim birşey olmayacaktı. Önümde herşeyi yaşayabileceğim koskoca bir sonsuzluk vardı.
-Emma, Jake geliyor. Hannah kıkırdamaya başladı.
-Hey seninle sonra görüşeceğiz. Dedim Hannah'ın arkasından.
-Merhaba nasılsın? Diye sordu Jake.
-İyiyim. Peki ya sen?
-Bende iyiyim. Şey bu perşembe doğum günüm var senide çağırmak için gelmiştim.
-Şey aslında o gün basketbol turnuvam var ve bu benim kariyerim için çok önemli. Dedim üzgün üzgün. Onun doğum gününe gitmeyi çok isterdim ama bu turnuvaya katılmazsam takımdan kovulabilirdim.
-Anladım. Her neyse ben gelirsin sanmıştım. Gelseydin çok güzel olurdu. Ama yine de seni anlıyorum.
-Teşekkürler.
İki arada kalmıştım. Basketbol turnuvasına gitmezsem takımdan çıkarılacaktım, Jake'in doğum gününe gitmezsem o üzülecekti. Lanet olsun çıkmazdaydım.
-Sonra görüşürüz o zaman.
-Görüşürüz. Dedim üzülerek.
Okuldan çıkarak hızla kırmızı Ferrari'me bindim. Bu okula geldiğimden beri sürekli ilgi çekiyordum. Arabanın penceresinden baktığımda Jake'i siyah BMW'sinin yanında gördüm. Jenny ile konuşuyordu. Yüzündeki hayal kırıklığının ifadesi hala silinmemişti. Bir an bana doğru baktı ve göz göze geldik. Gözleri her zamankinden daha güzel görünüyordu. O zümrüt yeşili yanardöner gözleri şimdi deniz mavisi rengindeydi. Tenine vuran güneş ışığı onun pırıl pırıl parlamasına sebep olmuştu. Güneş ışığı altında her erkeği kıskandıracak muhteşem bir görüntüsü vardı. Sonunda gözümü ondan almayı başardım ve eve doğru yol aldım. Ancak aklımdan bir türlü çıkmıyordu. Sürekli onu merak ediyordum. Jenny ile olması beni sinir etmişti ve tabi üzmüştü de...
Arabamdan inip kapının önüne geldim. Annem çoktan geleceğimi hissedip kapıyı açmıştı bile.
-Hoşgeldin bebeğim.
-Hoşbulduk annecim, babacım.
-Nereye gidiyorsun tatlım? Diye sordu annem.
-Şey kendimi biraz yorgun hissediyorum.
-Yorgun mu? Diyerek kahkaha attı babam.
-Kızım sen insanlara ve onların tavırlarına çok alışmışsın. Biz vampirler yorulmayız. Bizim uykuya, normal yemeklere vb. insani özellikleri gidermeye ihtiyacımız yoktur. Sanırım bir derdin var.
Ah! Ailemin vampir olduğunu ve onlardan hiçbir şeyimi saklayamayacağımı tamamen unutmuştum.
-Şey kafam biraz karışık bilirsiniz ödevler, turnuvalar vs. vs...
Bu sefer ikisi birlikte kahkaha attılar. Yine başaramamıştım ve en kötüsüde konuştukça batıyordum.
-Tamam tatlım anlaşılan bir sorunun var ve bizimle paylaşmak istemiyorsun. Peki sen gidip biraz dinlen. Diyerek gülümsedi annem.
Neyse ki anlayışlı bir ailem vardı. Hemen odama çıktım. Boğazımdaki kuruluk hissi giderek artıyordu. Ormana doğru ilerleyerek avlanmaya çıktım. Nehir kıyısını geçtikten sonra beni çıldırtan o kokuyu aldım. Kan kokusunu fakat bu bir insan kanı kokusuydu. Kendime hakim olmaya çalıştım. Sonuçta artık buna alışmıştım. İnsan sesleri duymaya başlamıştım. Bir dakika bu ses Jake'in sesine çok benziyordu. Kokusunu almaya çalıştım. Evet bu Jake'ti. Fakat yanında biri daha vardı. Bir kız.
-Hey Jake hadi buraya gel ve beni yakala.
-Hadi ama bitir artık şu oyunu.
-Peki tamam. Dedi o şeytani ses burukça. Bu Jenny'nin sesiydi. Bir an sessizlik oldu. Ağacın tepesinden baktığımda Jake'in Jenny'i öptüğünü gördüm. İlk kez bu kadar incinmiştim. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Mavi damlalar. Yani vampir gözyaşları. Sinirlerim o kadar bozulmuştu ki hıçkırığımın sesi onların irkilmesine sebep olmuştu. Bende çalıların arasına atlayarak hızla oradan uzaklaştım. İki ayı ve bir de geyik avlamıştım. Bu beni yeterince doyurmuştu. Kendimi kötü hissettiğim için bir ağacın tepesine çıkıp ay ışığının büyülü ışığını seyre daldım. Kendime güldüm. Bu kadar çabuk ve etkili bir şekilde beni benden alan bu histe neyin nesiydi böyle? Hemen birine danışmam lazımdı.
-Emma!
Bu sesi duyar duymaz irkildim ve aşağı baktım. Jake buradaydı ve şaşkın bir şekilde bana bakıyordu.
-Senin o ağaçta ne işin var? Hey bekle seni ordan indireceğim.
Beni onun indirmesine gerek yoktu ki kimsenin indirmesine gerek yoktu çünkü ben vampirdim ve bunlar benim doğamda olan şeylerdi. Ona gerek kalmadan aşağı zıpladım. Neye uğradığını şaşırarak önce ağaca, sonra aşağıya baktı.
-Sen ordan nasıl ve ne zaman...
-İndim işte bu hep yaptığım birşey alışkınım.
Hemen aşağı indi. Yüzüme baktı.
-Senin neyin var böyle? Ağladın mı?
Gizlemeye çalışarak ve ne yazık ki başaramayarak cevap verdim.
-Hayır.
-Hımm.
Yüzüme dokundu ve daha da yaklaştı.
-Biliyor musun komik gelecek ama gözlerin parlıyorlar. Tıpkı bir ışık gibi. Çok, çok ilginçler.
Bunları Jenny'ye de söylemiş miydi acaba? Gözlerimin parlaması avlandığım içindi ve geçici birşeydi.
-Gece oldu ya ondan öyle görünüyordur.
-Sen ağlamışsın. Dedi bunu ıslak yanağıma dokunduğunda anlamış olmalıydı.
-Hayır ağlamadım. Bunu da nerden çıkarttın?
-Yalan söylemeyi hiç beceremiyorsun.
Kahretsin! Neden buradasın ki sevgiline gitsene demek geliyordu içimden ama diyemiyordum.
-Hadi söyle neden ağladın?
-Bu seni ilgilendirmez. Dedim Jenny'ye olan sinirimi ondan çıkarmaya çalışarak.
Bir an için geri çekildi.
-Sizin Jenny ile ormanda ne işiniz vardı? Diye sordum ağzımdan kaçırarak. Tam bir salağım!
-Bu seni ilgilendirmez. Dedi bana olan tepkisini gösterircesine. O yanımda olduğu sürece daha çok inciniyordum.
-Doğru beni ilgilendirmez her neyse bende eve gidecektim. Dedim ve yavaşça arkama bakmadan yanından ayrıldım.
-Bizi mi izledin? Jenny ile beni?
-İstemeyerek oldu bir daha da olmaz. Dedim ve devam ettim koşarak yanıma geldi ve kolumu tuttu.
-Sen bu yüzden üzüldün.
-Hayır, hayır bununla bir alakası yok. Dedim gözlerimi kaçırarak.
-Sen beni kıskanıyorsun.
Alay edercesine güldüm. Gururumu daha da incitmek istemiyordum.
-Bak ne senin için üzüldüm ne de seni kıskandım hiçbiri... Şimdi izninle gitmek istiyorum.
-Kabul et benden hoşlandın.
Bu cümle beynime atılmış bir bomba gibiydi. Hıçkırıklarımı tutmaya çalışarak konuştum.
-Bak gitmem gerek.
Birşey demeye kalkmayarak bana daha da yaklaştı ve beni sertçe öptü. Dudakları pamuk gibiydi yumuşak ve narin. İçimde fırtınalar kopuyordu. Sanki birşeyler uçuvermişti bedenimden. Bırakmak istemiyordum dudaklarını. Bu anı yeniden, yeniden ve yeniden yaşamak istiyordum. Ama gururumuda daha fazla ayaklar altına alamazdım. Jake'i ittim.
-Sen ne yaptığını sanıyorsun? Senin bir sevgilin var. Bu yaptığın terbiyesizlik.
-Sorun bu mu bir sevgilimin olması mı?
-Hayır sorun bu değil. Sorun sensin iki kızı birden idare edemezsin.
-Ben iki kızı birden idare etmek istemiyorum ki...
Yeniden yaklaştı ve yüzümü ellerinin arasına aldı. Bir kalbim olsaydı çoktan durmuştu. Gözlerime baktı. Bakışları büyülüydü sanki. Gerçek değildi bu yaşadıklarım bir rüya olmalıydı. Ama vampirler rüya göremezdi ki...