tarafından copia C.tesi Eyl. 25, 2010 12:48 pm
1.Bölümün İlk Kısmı "Okul"
Sıska Henry, usta bir başarıyla hazırladığım projenin üstüne kusmadan önce her şey iyi ilerliyordu. Bayan Cooper’a ödev beğendirmek çok zor olsa da bunu birçok kez başarmıştım. Ama bu proje için bu söz konusu olamadı. Her şey bir çırpı da gelişti.
Ellen, Bayan Cooper’ın masasına gelmeden kötü çocuk Jimmy -her zamanki pislik haliyle- kızcağıza çelme taktı. Kızın dizi kanlar içindeydi. Henry kızın dizinden akan kanları görür görmez öğürmeye başladı. Birkaç dakika önce projeme bakmak istemişti ve şimdi proje maalesef ki onun önündeydi. Hemen projemi almak için bir hamle yaptım ama çok geçti. Proje ödevimi elimle kavradığım anda Henry hem ödevime hem de elimin bir kısmına kusmuştu. Bundan daha kötü ne olabilir derken tişörtümün kolunun boydan boya kusmuk olduğunu fark ettim.
”Lanet olsun!”
Düşündüğüm şeyi sesli olarak söylemiştim ama rahatladığım söylenemezdi. İçeride Bayan Cooper olmasa onu bir çırpıda boğazlayıverecektim. Her taraf kusmuk içindeydi ve projemi tekrar yapmak zorunda kalacaktım. O anda şükürler olsun ki zil çalmıştı. Bayan Cooper, Henry’e ve bana pis bir bakış fırlattı.
“Bayan Broke, o ödevi temizleyip iki gün içinde bana getirme hakkın var.”dedi ve sınıftan ayrıldı. Hışımla Henry’e yöneldim.
“Seni… ! Projemi mahvettin! Ayrıca en sevdiğim tişörtümü kusmuk yaptın!”
“Ama Elita, şey ben… Ben...” Daha fazla bir şey söylemesine mani olarak elimi kaldırdım.
“Sus bir şey söyleme. Benden uzak dur yeter.”
Hızla sınıftan çıkarken bu sözleri söylemiştim ve sınıf kahkaha bombardımanına tutulmuştu. Henry’nin arkamdan sarf ettiği, sonu gelmeyen özür mesajlarını işitir gibiydim. Tuvalete doğru giderken en yakın arkadaşım Mable karşıma çıktı.
“Hey, ne oldu sana böyle?” Şaşkın –bir o kadar da tiksinç- gözlerle beni süzüyordu.
“Kızlar tuvaletine gidiyoruz. Yolda anlatırım” dedim ve kusmuk olmayan kolumu onun koluna geçirdim. Kızlar tuvaletine geldiğimizde bütün lanet kusmuk hikâyesini anlatmıştım.
“Ah tanrım budala şey! Baksana en sevdiğin tişörtünü kusmuk yapmış. Ayrıca gece gündüz demeden kusursuz bir başarıyla tamamladığın biyoloji ödevini de mahvetmiş.”
Kusmuk kelimesini söylerken bana kesinlikle-iğrenç bakışını attı. Cebinden çıkardığı selpak paketini bana doğru uzatıyordu. Kolumu ve elimi lavaboda yıkadım. Daha sonra Mable’ın uzattığı paketten bir selpak çıkarıp kolumu kuruladım. Bakışlarımı çaresizce siyah, üzerinde renkli yazılarla ‘çok para çok problem’ yazılı tişörtüme çevirdim. Bu tişörtü son doğum günümde yakın arkadaşım Dustin hediye etmişti. Tişörtümün son halinden geriye kalanları görse çok üzülürdü sanırım. Gözlerimi devirdim ve tişörtümü temizlemeye koyuldum.
“Aslında onu tüm sınıfın karşısında rencide ettiğim için vicdan azabı duymuyor değilim. Sonuçta istemeyerekten olan bir şeydi.” dedim Henry’i azarladığıma üzülerek.
“Ah hadi ama şaka yapıyor olmalısın! Bugün ben de en sevdiğim tişörtümü giydim. İyi ki senin yerinde değildim yoksa o inek çocuğu küçük bir solucan gibi ezebilirdim. Ayrıca bir vicdan kırıntısı dahi hissetmeyeceğime garanti verebilirim.”
Mable’ın bu sözüyle gözlerimi, tozpembe renginde üstünde ‘erkekler aptaldır, onlara kaya fırlatın’ yazısı ve yazının yanında kaya fırlatılan çaresiz bir çocuğun yer aldığı tişörtüne çevirdim. Gülmemek için dudağımın kenarını ısırdım. Mable tam anlamıyla erkeklerden nefret ederdi. Bunun nedeninin yaklaşık iki sene önce sevgilisinin onu aldatmasından kaynaklandığı aşikârdı.
“Mable şu -erkeklere ölüm- takıntını bir yana bırakıp önüne baksan diyorum. Yıllarca erkeklerden nefret edemezsin ya. Tanrı aşkına geceleri ortalığı Teksas misali yakıp kavuran bir çocukla çıkmayı sen istedin.”
“Pekâlâ, bayan çokbilmiş tatlı ve seksiydi. Ne yapsaydım yani ağzımın suları akana kadar öyle izleyip durmayı mı tercih etseydim?”
“Hayır, ondan uzak durmayı tercih etseydin senin şu erkek takıntın ortaya çıkmazdı.”
“Yanılıyorsun bayan çokbilmiş ben oldum olası erkeklerden nefret ederim. Stan bir istisnaydı ki beni 8. sınıfların kaltak Jennifer’ı ile boynuzladı.”
Mable son cümlesini büyük bir öfkeyle söylemişti. Stan gerçekten tam anlamıyla pisliğin tekiydi. Çocuk resmen bir bela yumağını andırıyordu. Ama Mable bunu görememişti ve duygularına yenik düşmüştü. Bunun şimdiki zamanda da ceremesini çekiyordu.
“Evet dediğin gibi iki yılı aşkın bir süre önce gerçekleşmiş bir faciadan söz ediyorsun. O
yüzden şu Stan’i unut artık. Ayrıca bana da bayan çokbilmiş demeyi kes.”
“Tamam, sustum. Ama unutma herkes senin gibi şanlı olamıyor işte. Yani o ahmak seksi erkek arkadaşının kıymetini bil demek istiyorum.”
Kevin ile Stan’i karşılaştırınca aralarında dağlardan vadilere kadar fark olduğunu keşfetmek o kadar da güç değildi. Kevin sevdiği kişilere değer verirdi. Beni asla aldatmayacağından emindim. Çünkü o beni seviyordu gerçek anlamda. Tabi ki bende onu seviyordum. Uzun yıllardır birbirimizi tanıdığımız için ona inanılmaz derecede bağlandığımı inkâr edemezdim. Sanki benim parçamın yarısı ona ait gibi geliyordu.
“Evet, bunu biliyorum.” diye mırıldandım.
Kolumda kalan son kusmuk parçasını da temizlerken,
“Benim işim bitti. Haydi, artık kafeteryaya gidelim.”dedim.
Tuvaletten çıkıp kafeteryaya doğru ilerledik.
Beğendiyseniz devam edicem lütfen yorum yazın[/size]