Yurt küthanesinin sesizliğinde bunalırken biyolojı kitabımın sayfaları gözüme zilyon rakamlı gözüküyordu. Gözlerimi diğer çalışma masalarında gezdirirken her şeyin olağan olması beni yeterince tatmin ediyordu. İkizimin ortalarda görülmemesi ise canımı fazlasıyla sıkıyordu. Kendimi derse vermeye çalışarak, canlıların sınıflandırılmasında monera alemine geçtim. iPodmun sesi insanları rahatsız etmesin diye kısıp dinlemeye başladım. ( Sivri zekalı kardeşim kulaklığımı kemirdiği için çıkan çızırtılara aldırış etmeden tabi.)
Usulca sayfaları değiştirirken yarınki sınavın ilkinde olduğu gibi hüsranla sonuçlanmaması için küçük kopyalarda hazırlıyordum. Lise birde kalırsam ailemin beni okuldan alıp işe vericek olması beni kamçılıyor, ister istemez çalışma isteği beliyordu.
İkizimle aynı sınıfta olmadığıma fazlasıyla seviniyordum. Annemin rahminden beri onla olduğum düşünülürse ayrı sınıflarda olmamız pekte kötü sayılmazdı. Tek yumurta ikiz olup birebir benzemek beni yeterince sıkıyordu.
Hiç ders çalışmamasına rahmen derslerini verebilecek kadar notlar alıyordu.Bu ona fazlasıyla yetiyordu. Bende zeki olması beni sıkan ikinci şeydi. Konu tarzlarımıza gelirse ben ona gerçekten fark atabilirdim. Ben daha çok spor giyinen biri olsamda arada bir gömlekte giyerim. Tarzıma gerçekten güvenirken o gotik giyseler giyip tuhaflığıyla ilgi çekmeyi seviyordu. Aramızdaki benzerlik geçmişimiz, ailemiz ve yüzümüzden ibaret. Vücut olarak ben daha kaslı ve yapılı biriyim. Arkadaş çevremiz kısaca her şeyimiz farklıdır.
Biyoloji bilgilerinin benliğime sığdığı kadarını alıp kitaplarımı topladım. Küçük kopya kağıtlarını defterimin arasına sıkıştırıp. Odama doğru yürümeye başladım.
Ailemin zengin olması; yurtta kalmamı ve güzel bir okulda okumamı sağlasada beni hiçbir zaman mutlu etmemişti. Devlet okulana gidip, ailemden beklediğim şefkati almak benim için yeterli olabilirdi. Şımarık bir zengin çocuğu olmadığımı herkes öğrenmişti. Beni burslu sanan insanlar çoğunlukta. Şımarık çocuk kaprıslerimin ilgi çekmediğini anladığım zaman son vermiştim. (Ayrıca zengin olmam babamın görüşüne göre bir fabrikada çalışmama engel değildi.)
Oda anahtarımı kilide geçirmeye çalışırken, kendi benliğimden çıkıp ikizimin gözlerinden görmeye başladım. Lanet şey yine oluyordu. Bu küçük sırrımızı kimse bilmiyordu. Bir ortak noktamızın daha olmasına yeterince sevinemeden yüzümün daha doğrusu ikizimin yüzüne inen yumrukla afalladım aynı acıyı çekerek yere yığılmamıza şahit oldum. Bir taraftanda benim yere yığılan bedenimin acısını çekiyorduk. İki beyine birden hükmedemediğimizi çoktan çözmüştük .Çürümüş bir inşaatın karanlık bir odasında sandalyede bağlıydık. Köşede kafayı bulan son sınıflar kendilerinden oldukça büyük birisine onlara mal vermesi için yalvarıyordu. Onların bu haline acıyamadan yüzüme/ne bir yumruk daha yedim. Acıya ne kadar dayanıksız olduğumu fark eden Ömür kendi kendine gülümseyip adamları kışkırttı.
“ Lanet olsun kes şu sırıtmayı kendini öldürteceksin aptal.”
“ Önemsemdiğimi görmek ne güzel! Acele ette nerde olduğumu anlamaya çalış ve gelip beni kurtar.”
Bundan çok kolaymış gibi bahsetmesi sinirimi bozmuştu.
“ Kendi pisliğini kendin temizle.” Bunu ben mi söylemiştim. Şaşırma ve umutsuzluk yavaş yavaş içeme işlemeye başlamıştı. “ Lanet olsun tamam kafanı kaldırda camdan dışarı bakıyım.”
“ Biliyordum. Onur bir tanesin.” Yağlama cilalama.
Emrime hemen itaat etti sanki benim vücudumdu. Kısılan gözlerimle dışarıdaki sokak lambasından içeri vuran ışığı hissetmem çok hızlı oldu. Dışarıdaki harebe binanın yapısıyal ilgili yorumlar yaparak çözmeye çalışıyordum eski fabrikaları fark ettim. Burası Sanayi sitesiydi.
Düşüncelerimi duyan Ömür burayı nasıl tanıyamadığını içerliyordu. Uzun boylu, esmer bir adam elinde bir bezle gözlerini kapattı. Görüşümüz gitmişti. Dışarıdan gelen çığlıklara anlam veremeden. Bana doğru gelen korku duygusu iliklerimi dondurmuştu. Ömür beni hızlıca beyninden uzaklaştırmıştı. Artık kendi bedenime dönmüştüm.
Olanlara anlam verecek zamanım yoktu. Vakit kaybetmeden kapımı açtım. Yere saçılmış olan kitaplarımı ayağımla sürükleyerek içeriye doğru itekledim. Masamın üzerinde duran falçatayı derin çepli, düşük bel kotuma sıkıştırdım. Hırkamı ve telefonumu alarak merdivenlere doğru koşmaya başladım. İkişer ikişer inmeye çalıştığım merdivenlerde tökezlememek için zorlanarak kendimi yurdun bahçesine attım.
Yazın sonlarını yaşarken hava biraz serindi hırkamı almakla ne kadar iyi ettiğime sevinerek hızlıca giydim. Bekçi herzaman ki gibi yerinde yoktu. İki iyi tahminim vardı. +Birincisi; ya içerde karısıyla oynaşıyordu.
+İkincisi; ya da kat görevlisiyle oynaşıyordu.
Ömür tam saatinde kaçırılmıştı.( En azından ben öyle tahmin ediyorum. Kendi isteğiylede gitmiş olabilir.) Mehmet abi azma saati.
Hızlıca dışarı doğru yöneldim. Önümden geçen ilk taksiyi durdurup yolu tarif ettim. Geç kalmışsam kendimi asla afetmiyecektim. Aklımda onlarca düşünce vardı. Kötü düşünmek istemiyordum ama o çığlıklar beni çok ürkütmüştü.
Siteye yaklaştıkça karın ağrım artıyordu. Taksiciye parayı uzatıp üstünü almadan indim. Ömür’ün beynine girmeye çalışıyordum ama buna izin vermiyordu. Hayatta olduğunun bir göstergesi olduğuna sevinerek gördüğüm binayı hatırlamya çalıştım. Sanki Ömür’ün duyguları beni yönlendirip kendine çekiyordu. Bu özelliklerimizi bir günde keşfetsemde oldukça ilgimi çekmişti. Fantastik film karakterleri gibi hissetmemek elde değildi. Koşmaya başlıyarak eski, yıkık bir o kadar da büyük bir iş yerinin önünde durdum. Hızlıca içeri atılarak sırtımı duvara dayadım. Başımıza gelicek olan belalardan habersiz küçük delikten içeriyi süzmeye başladım. Korku filmlerinde ölen ilk ucubeler gibi olmak istemiyordum.
Yorumlarınızı bekliyorum dürüst olun lütfen