Gece Evi Serisi

Türkiye 'deki en güncel Gece Evi forum sitesine hoş geldiniz!

Sitemizdeki anketleri oylamak ve başlıklara cevap yazabilmeniz için üye olmanız gerekmektedir.

Eğer üyeliğinizi aktif edemiyorsanız Perşembe-Cuma günlerini bekleyin. Her Perşembe ya da Cuma günleri aktif edilmemiş üyelikler yönetim tarafından aktif edilecektir.

Sitemizde iyi vakit geçirmeniz dileğiyle...

Forum Admini: Erdem Fierce

Join the forum, it's quick and easy

Gece Evi Serisi

Türkiye 'deki en güncel Gece Evi forum sitesine hoş geldiniz!

Sitemizdeki anketleri oylamak ve başlıklara cevap yazabilmeniz için üye olmanız gerekmektedir.

Eğer üyeliğinizi aktif edemiyorsanız Perşembe-Cuma günlerini bekleyin. Her Perşembe ya da Cuma günleri aktif edilmemiş üyelikler yönetim tarafından aktif edilecektir.

Sitemizde iyi vakit geçirmeniz dileğiyle...

Forum Admini: Erdem Fierce

Gece Evi Serisi

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Gece Evi Serisi

Gece Evi Serisi Türkiye Fan Sitesi , Türkiye 'nin Gece Evi


2 posters

    Antik Yunan Mitolojisi

    RUH
    RUH
    Moderatör
    Moderatör


    Mesaj Sayısı : 8385
    Kayıt tarihi : 05/02/10
    Yaş : 28

    Antik Yunan Mitolojisi Empty Antik Yunan Mitolojisi

    Mesaj tarafından RUH Cuma Haz. 25, 2010 2:01 pm

    Antik Yunan Mitolojisi


    ANTİK YUNAN MİTOLOJİSİ - Maxi-Dergisi Bakış açısı


    ANTİK YUNAN
    MİTOLOJİSİ VE
    TROİA

    Platon "dadı masalları" diyordu; ama
    felsefesini, diyaloglarda efsanelere
    başvurarak açıklıyordu. Kuşaktan kuşağa
    aktarılan Yunan efsaneleri dünya
    tarihinin bir parçası.
    ◄ Perin del Vaga'mn, "Jüpiter, Devleri
    Yıldırımlarla Çarpıyor" tablosu (1501-1547).
    Yenilen Titanlar yeraltına sürülüyor.

    ZEUS AİLESİ

    Su Yunan tanrıları tıpkı pembe dizi kahramanlarını andırıyor! Kaprisliler, kavgacılar, alınganlar... Entrika
    çeviriyor, yalan söylüyor, taraf tutuyor, birbirleriyle savaşıyorlar. Onları ilk bakışta çok çarpıcı, gerçekçi ve
    Son birkaç yılda, Yunan tanrılarının Yunan tarihinin ipuçlarını taşıyıp taşımadığına ilişkin kuşkular belirdi.
    Bazı tarihçiler, efsanelerin hep tarihi ve siyasal gerçekliği sakladığını vurgulayan diyalektik materyalist bakışı
    reddediyorlar. Destanların insanoğlunun düşünsel evriminin aynası olduğunu savunuyor, tarihin dolaylı
    yollardan işlendiğini öne sürüyorlar. Biz de, destanlar ve tarih ilişkisinin eklektik bir yapı sergilediğini
    Eskiler, tanrıların efsanevi savaşımlarının antik Yunan tarihine ışık tuttuğunu söylüyorlardı. Bir Yunan
    devleti komşusunu ele geçirdiğinde, toplumsal bütünlüğü sağlamak için onun tanrısını panteonuna katabilirdi:
    Zeus'un evlenmesi veya kız babası olması bunu örnekliyordu. Öyle ya! Troia Savaşı'nı anlatan İliada'da
    tanrılar çarpışıyor; Athena Akhalara ve Apollon Troialılara yardım ediyor. Acaba bu, ataerkil Hint-Avrupalı
    Padova Üniversitesi eski dünya dinleri doçenti Paolo Scarpi, farklı bir varsayım ortaya koyuyor: "Mitolojik
    anlatılar somut bir geçmişten devşirilebilirse de, sıradan olayların kayıtlarından ibaret değildir. Efsanelerin
    başka bir işlevi daha vardır: Gerçekliğin yapısını ve insanın bu gerçekliğe nasıl oturduğunu, belli bir halka ait
    Yunan efsanelerini ilk birleştiren Hesiodos'tur (M.Ö. 8.-7. yüzyıllar). Bir Anadolu göçmeninin oğlu olan
    Hesiodos'un anlatılarını yorumlayan Robert Graves (1895-1985), Yunan tanrılarının efendisinin bir erkek
    değil, kadın olduğu sonucuna vardı. Graves, arkaik Akdeniz kültürlerinde ortak bir anatanrıça kültünün
    ____________________________________________________________________

    Akdeniz havzasının anatanrıçaları çeşitli kimliklerle ortaya çıkmıştı: Eurynome, Gaia, Hera,
    Aphrodite... Eurynome, az tanınan bir tanrıça olmasına karşın önemliydi; çünkü evreni yaratmıştı.
    Tıpkı Aphrodite'nin köpükten doğması gibi, Kaos'tan çırılçıplak çıkıp gelmişti. Denizi gökyüzünden
    ayırmış olan Eurynome, "önde gelen bir ana-tanrıçadır" diye belirtiyor Scarpi. "Hera, Aphrodite,
    Artemis ve Demeter'in de kendine özgü birer kimliği var."
    Yunan mitolojisinde, Gaia, Kaos'un karşısında durarak dengeyi ve düzeni koruyor (Kaos'tan Gece
    ve Yeraltı Karanlığı doğmuştur). Gaia'ya toprak ana denirdi. Tıpkı Demeter ile Persephone gibi, tarımla ve
    yeraltıyla ilişkiliydi (bir khthonid tanrıçaydı: khthon Yunanca toprak demek). Demeter tahılların ekilmesini
    çağrıştırıyor ki, Yunanlılar için bu, insanı 'uygar' kılan şeydi.
    Yaratılışı Çözümlemek
    Gaia, Eros'un yaratıcı enerjisi sayesinde, kendi başına Uranos'u (Gök) ve Pontos'u (Sular) doğurdu. Uranos'un
    bizzat Gaia'dan olma çocuklarıysa, 6 Erkek Titan ile 6 Dişi Titan, 50 başlı ve 100 kollu Hekatonkheirler ve
    Kykloplardı. Gaia ve Uranos huzurlu bir evlilik sürdürmediler: Uranos, karısını boyunduruk altına aldı ve
    titanları doğurmasını engelledi (onları toprak altına hapsetti).
    Gaia ile Uranos'un fırtınalı ilişkileri, Hellenlerin Kuzey Yunanistan'ı işgal ettiği dönemi anlatıyor olabilir.
    Büyük olasılıkla bir Hint-Avrupa ırkı, anaerkil Yunanlıları ataerkillikle tanıştırmıştı. Tabi, Scarpi başka bir
    açıklama getiriyor: "Bu, Johann Bachofen'in 1800'lerden kalma teorilerini temel alan bir yorum. Bachofen,
    anaerkilliğin ataerkillikten önce geldiğini düşünüyordu. Oysa, gerçekten böyle olduğuna ilişkin hiçbir kanıt
    yok." İkinci Yunan tanrıları kuşağı Gaia'nın çocukları olan titanlardı. Titanlar yeraltında (Tartaros,
    Cehennemlerin "atası") tutsaktılar.
    En küçük kardeşleri Kronos tarafından özgür bırakıldılar (sonradan Zaman'la özdeşleştirildi). Kronos,
    annesini Uranos'a karşı gelmeye zorlamıştı. Bir orak alan Kronos, babası Uranos'un cinsel organını kesip
    okyanusa attı. Böylece, döllenen köpüklerden aşk tanrıçası Aphrodite doğdu. Bu arada, Gaia'nın üstüne sıçrayan
    kan damlalarından yeni devler oluşmuştu.
    Düşünce Tarihi
    Yukarıdaki özet, Yunanlıların Anadolu mitlerinden etkilendiğini gösteriyor: Hitit mitolojisinde Kumarabi
    (Kronos'un eşi), gök tanrısı Anu'nun (Uranos) cinsel organını ısırarak kopartır, yutar ve ardından hamile kalır.
    İktidarın Uranos'tan Kronos'a geçmesi, Yunanlıların, Hellen istilacılara geçici olarak üstün gelmesini
    sembolize edebilir.
    Bazı araştırmacılar bu yaklaşıma katılmıyorlar: Scarpi'ye göre, "elbette, antik Akdeniz halkları arasında
    kültürel alışverişler" oldu; "ama efsanelerin izi belirlenemiyor. Aslında, tanrıların gelecek kuşakları (Yunan
    mitolojisinde üç kuşak) dünyanın oluşum aşamalarını, insanlar tarafından anlaşılabilecek şekilde tasvir
    ediyor. Titanların isyanı, tıpkı Zeus'un da sonradan onlara isyan etmesi gibi ve mitolojik olarak, evrensel bir
    düzenin kuruluş evrelerini anlatıyor."
    İktidar koltuğuna oturan Kronos, Titan kardeşlerini Tartaros çukurundan kurtardı. Onların yerine,
    Hekatonkheirler ve Kyklopları Tartaros'a attı. Kız kardeşi Rheia'yla evlenen Kronos, Uranos'tan kötü bir
    babaydı: Kimse yerini almasın diye, kendi çocuklarını acımasızca yiyip yutuyordu.
    Kronos efsanesi, insan kurban eden arkaik Yunan boylarının bir uzantısı mıydı? Modern araştırmacılar,
    efsaneye farklı anlamlar yüklüyorlar. Örneğin Scarpi, "Kronos'un şiddeti, insan dünyasından dışlanan
    şiddetten başka bir şey değildir ve uzaktan uzağa, köken çağıyla bağlantılıdır" diye açıklıyor.
    tarih
    ____________________________________________________________________

    Olympos Tanrıları

    Kronos'la Rheia birleşti. Rhea, Hades, Poseidon ve Ares'i doğurdu. Kocasının çocuklarını yemesinden
    bıkan anne, bir oğlunu kurtarmayı başarmıştı: Zeus. Girit Adası1 nda, Amaltea burnunda
    saklanan Zeus, Hekatonkheirlerle Kyklopları serbest bıraktı. Yeni devlerle anlaşan Zeus, Titan
    soyuna karşı ayaklandı. Yenilen titanlar tekrar Tartaros'a tıkıldılar. Zeus, Kronos'u, yuttuğu
    kardeşlerini kusup çıkarmaya zorladı.
    Hellenler Thessalonia'yı M.Ö. 2000'lerde ele geçirmişlerdi. Yendikleri halklar arasında Titanlara tapanlar
    vardı. Zeus'un tanrısal bir devrimle iktidara gelmesi, Hellenlerin zaferini simgeliyor olabilir.
    İlerleyen yıllarda baş tanrılara (Zeus, Poseidon, Hades) başka güçler verildi: Zeus, Olympos'un ve göklerin
    egemeniydi. Poseidon denizin hakimiydi ve Hades cehennemleri yönetiyordu.
    Kara Sevda
    Zeus, Hera'ya aşıktı, ama onu aldatıyordu: En azından 8 tanrıçayla aşk yaşamış, 15 kadar ölümlü kadının
    peşine düşmüştü. Zeus'un onlarca gayri meşru çocuğu oldu ve yarı tanrılar doğdu.
    Zeus'un cinsel azgınlık anları eski fetihlere denk geliyor mu? Ne de olsa fethedilen her toplumun kendi
    tanrıları vardı. Bir yer ele geçirilince erkek tanrılar eleniyor, tanrıçalar da muzaffer tanrının haremine
    katılıyordu. Her birleşmeyle, ataerkil toplum dizgesi anaerkil halklara galebe çalıyordu. Sonunda öyle bir an
    geldi ki, kadınlar, Akdeniz ve Yunan toplumlarındaki büyülü niteliklerini yitirdiler (kehanet yeteneği hariç.
    Bilicilik kadınlara özgü yerini korudu). Scarpi diyor ki: "Efsanelerdeki kaçırılma olayları gerçeklere dayanıyor:
    Kadın kaçırmayla evlenmenin anısı bile, ta Eski Çağ'da unutulmaya yüz tutmuştu."
    Sonuç olarak, M.Ö. 2000'de, Hint-Avrupa ve Yunan mitolojilerinin birleştiğini söyleyebiliriz. İşte, Yunan dini
    bu beraberlikten doğdu ve tüm zamanların en büyük destanlarından İliada ile Odysseia'ya damgasını vurdu.
    HOMEROS VE TROİA GERÇEĞİ
    Homeros gayet iyi görüyordu ve İliada'yı avucuna yazdı!
    Arkeolojik kazılar ve metinler üstünde yapılan son
    araştırmalar, tarihte en çok tartışılan ozana ve Troia'nın
    düşüşüne ilişkin gerçekleri aydınlatıyor.
    Bilim insanları ve edebiyatçılar, İliada efsanesinin gerçekleri
    anlatmayan bir masal olduğunu düşünüyorlardı. Troia'nın
    yerinin 19. yüzyıla dek bulunamaması bu kanıyı
    güçlendiriyordu. 1870'te, Heinrich Schliemann, Çanakkale'de
    Hisarlık Tepe'de kazılara başlayıp da Troia'yı ortaya
    çıkardığında çok şey değişti. Bir kez daha, efsanelerin
    gerçeklerden yola çıkan abartılı anlatılar olduğu anlaşıldı.
    Ancak, bir efsane bir türlü çözülemiyordu: İliada ve Odysseia
    destanlarını yazdığı düşünülen ozan Homeros'un hayatı...
    Kendi döneminden yüzlerce yıl önce yaşanmış olayları yazan ozanın kimliği de, efsanevi bir kültür
    kahramanının ardına gizlenmişti. Bilim insanları Homeros gizemini aydınlatırlarken, yine destanlara, Troia
    ve ona saldıran kent-devletlerinde yapılan kazılarda elde edilen bulgulara başvuruyorlar. İşte, dünyanın belki
    de en ünlü edebiyatçısının yaşamöyküsü, günümüze aktardığı tarihin sislerinde saklı.
    tarih
    ____________________________________________________________________

    Troia Savaşı

    Türkiye'mizin güzel ili Çanakkale'nin topraklarından tarih fışkırıyor desek yalan olmaz. Özellikle,
    İlk Çağ boyunca çok yoğun yerleşimler kurulan Çanakkale Boğazı ve hinterlandı, stratejik konumu
    nedeniyle dünyanın en büyük iki savaşını yaşadı: Çanakkale ve Troia savaşları (batılıların bildiği
    dünya kadarıyla, ilk dünya savaşı olduğunu söyleyebiliriz). M.Ö. 13. yüzyılda, Yunanistan'dan yola
    çıkan binlerce Akha, göç ve ticaret yollarının üstündeki bu kavşağı ele geçirmek istemişti... Başardılar
    da. Ortadoğu, Anadolu ve Avrupa'nın tarihim değiştiren Troia Savaşı'na ve destanlara ilişkin somut
    bilgileriyse, Alman araştırmacı Eberhard Zangger derliyor. Akdeniz'den Mezopotamya'ya uzanan bir savaş
    senaryosu bu. Bir yanda, Hititler ve Mısırlılarla bağ-laşıklık kurmuş Akhalar, öte yanda Libyalılar ve
    Asurlularla müttefik Troialılar var. Eberhard Zangger, çok sayıdaki farklı tarihsel kaynaktan yola çıkarak
    teorisini sınamış.
    Zannger'e göre, Ahhijawa (Yunanistan), Anadolu'daki Hitit egemenliğini kırmak için 22 Batı Anadolu kentdevletiyle
    birleşmişti. Mısır kaynakları ise, batıyı tehdit eden güce Asija diyordu. Çanakkale Boğazı'nı kontrol
    eden Troia, Asya ve Avrupa arasında bir köprüydü. Üstelik, Gürcistan aracılığıyla Kafkasya ticaret yollan ve
    Karadeniz'e dökülen ırmaklar aracılığıyla da, Kuzeydoğu ve Doğu Avrupa rotaları hep Troia'da kesişiyordu
    (Afganistan'dan getirilen kalay, devrin tunç silahlan için vazgeçilmez bir hammaddeydi).
    Tübingen Üniversitesi'nden Manfred Korfmann, yürüttüğü kazılarda önemli bulgulara ulaştı: Troia savaşı
    dönemindeki Troia surları, Schliemann'ın I870'te açığa çıkardığı sınırlardan daha büyük bir bölgeyi
    kaplıyordu. 20.000 metrekarelik köy, 300.000 metrekarelik bir kent olmuştu. Gerçi Korfmann, Zannger kadar
    atılgan değildi. Bir dünya savaşı senaryosuna inanmadan önce somut kanıtlar arayışındaydı. Keşfini resmen
    ilan etmemesinin nedenlerinden biri, manyetometrelerle saptanan sur hatlarının, henüz kazılarak gün ışığına
    çıkarılmamış olmasıydı. Ama artık günümüzde pek çok soru, rahatlıkla sorutabiliyor.
    Alman arkeologların çalışmaları işte bu yüzden önemli: Hektor, Akhilleus, Agamemnon, Hele-na... İliada'nın
    kahramanları gerçekten yaşadılar mı? Troia Savaşı oldu mu? Gerçek payı ne? O çağa ait biricik ipucumuz, son
    derece karmaşık olan İliada ve Odysseia destanları: gerçeği öğrenmek, Homeros'u çözmek demek.
    Homeros Kim?
    Antik zamanlardan kalma yedi biyografinin yedisi de yetersiz. Homeros'un nerede doğduğunu bilemiyoruz:
    Semadirek mi, Atina mı, Sakız Adası mı, Argos mu, Rodos mu?..
    En sorunlu yanlardan biri de savaş taktikleri... Bir çeşit ağır piyade tabur formasyonu olan ve yüzyıllar sonra,
    Roma lejyonlarına öncelik edecek falanks düzeni (phalanx) M.Ö. 7. yüzyılda geliştirilmişti. Oysa, M.Ö. 1300'ü
    anlatan İliada, Troia falankslarından söz ediyor. Ayrıca İliada, Homeros'un Anadolulu olduğunu çağrıştırıyor.
    Eğer o yazdıysa, İon yazım tarzında bir eser vermiş. Homeros'un yaşadığını yadsıyan ilk kişi Gian Battista
    Vico oldu. 1730'da, İliada ve Odysseia'ııın yüzyıllar boyunca pek çok kişinin elinden çıktığını söylüyordu.
    Destanların bölümlerinin arasındaki vezin ya da anlatım farklılıklarını ve kültürel ayrıntıları kanıt olarak
    sundu: Efsaneler sözlü gelenek devrinde yaratılmış ve zamanla yazıya geçirilmiş olmalıydı.
    Pisa Üniversitesi Yunan edebiyatı doçenti Vincenzo di Benedetto, "Ben, Homeros'un bir ozan olduğu görüşünü
    destekliyorum" diyor; "Yani, İliada'ya dikkate değer sayıda kişisel buluş katmıştır." Benedetto, yazdığı
    Homeros'un Laboratuvarında adlı kitabında (Einaudi) görüşlerini ayrıntılarıyla açıklıyor:
    "Şiirin değişik kısımlarının birbirine karşılık gelmesi temel bir nokta; örneğin bazı cümleler tekrarlanıyor,
    ama belli anlatım gereksinimleri tarafından belirlenen kesin varyasyonlarla: Patroklos'un ve Hektor'un
    gömülüşü, Paris'le Menelaos ve sonra Hektor'la Aias arasındaki düellolarda aynı şey gözleniyor.
    tarih
    ____________________________________________________________________

    Daha da önemlisi, Homeros, karşılıklı yengi ve yenilgilerin yaşanmasını sağlamak istiyor; çünkü,
    onu ilgilendiren sadece savaşın boyutları ve karşıtlıklar değil.
    Hepimizin başına gelecek ölüm teması" da önemli. Bu edebiyat oyunu, çok gelişkin bir edebi
    kimliğin eseri olmalı: "Böylesi, sırf sözel mirası doğaçlamayla iyileştirerek kesinlikle elde
    edilemezdi. Mutlaka, önünde geliştireceği bir metin olmalıydı" diyor Benedetto. "Homeros'un kör
    olma ihtimalini de dışarıda bırakıyorum: Gerçekliğin bütün tonlarını betimleyen bir gözlemciydi o.
    Kör ozan geleneği, ilkel kültürlere özgü, ufak tefek olma ve tanrısal esinlenme kalıplarından ileri
    geliyor."
    Etten Kemikten Kahramanlar
    Homeros yaşadı ve İliada'yı avu-cuna yazdı (Troia Savaşı'ndan 500 yıl sonra yazmıştı). Peki, bilgisayar
    kayıtlarının olmadığı bir çağda, böyle eski olayları aslına uygun anlatabilir miydi?
    Chicago Loyala Üniversitesi Eski Çağ topografısi doçenti Valerio Manfredi, "Bunu sınama yöntemleri var"
    diyor: "Sözgelimi Aias'ın kalkanı, bir Miken kalkanı: Miken saraylarında resimlenmiş sekizgen şekilli bir eşi,
    gerçekten yedi kat öküz derisinden imal edilmiş." Bu tip bir kalkan resmi, Mykenai kazılarında çıkarılan bir
    hançere de işlenmişti.
    Bir başka kanıt, Odysseus'un Merion'dan ödünç aldığı tolga: Homeros'un tasvirlerinden hareket edenler bunun
    nasıl imal edildiğini anlamıyorlardı; ta ki, bir Miken mezarında bulunana dek: Miğfer, bir keçe başlığın
    üzerine takılan, iç içe geçirilmiş yedi fildişi çemberden oluşuyordu ve yanaklıkları vardı.
    Ayrıca, İliada'da, savaşçılar birbirlerine ağır kayalar atıyorlar. Tarihçiler bunun çok eski bir yöntem olduğunu
    ve daha sonraları ortadan kalkmış olabileceğini belirtiyorlar.
    Demek Homeros, eski savaşları bilerek yazılarına katıyordu. Manfredi şöyle açıklıyor: "M.Ö. 7. yüzyılda,
    Miken savaş arabası, geçit törenleri hariç kullanılmıyordu. Homeros da bunu nasıl yazacağını bilememiş:
    Kahramanları savaş meydanına arabalarıyla çıkarken betimliyor (sanki taksiye binmişler); sonra, inip yaya
    dövüşüyorlar."
    Gerçekte Neler Oldu?
    1800'lerin sonunda, Troia'yı bulan Heinrich Schliemann, Tiryns ve Mykenai'yi kazdı. Bunlar, Homeros'un
    değindiği başlıca Yunan kentleriydi. Nihayet, çok eski buluntular elde edilmişti. Napoli'de yaşayan Ege
    arkeolojisi doçenti Vassilis Aravantinos, "Mykenai mezarlan M.Ö. 16. yüzyıla uzanıyordu ve savaşın önceliydi"
    diye açıklıyor. "Bu mezarlarda bulunan ünlü altın maskenin Agamemnon'a atfedilmesi de geleneksel bir
    yaklaşım: Schliemann'ın elinde yazıtlara dayanan hiçbir kanıt yoktu: Sakallı çehrenin ciddi ve soylu bir
    ifadeye sahip olmasını temel almıştı."
    En büyük keşif, Mikenlerin Linear B yazısının çözülmesiyle yapıldı. Kıbrıs'ta, M.Ö. 300'e dek kullanılan
    benzeri bir hece yapısını ele alan Michael Ventris, 1952'de, Miken alfabesini çözdü. Artık Knossos, Pilos, Teb
    ve diğer kentlerdeki binlerce tableti okumak mümkündü. Bu tabletlerde saray hazinesinin, sarf
    malzemelerinin, ticari el değiştirmelerin, komşu krallara verilen armağanların kayıtları tutuluyordu. Miken
    kralı büyük bir yöneticiydi ve bütün topluluğun hayatını sürdürmesini sağlıyordu.
    Söz konusu tabletlerde Homeros'un değindiği isimler de geçiyor: Achireu (Akhilleus), Ecotoro (Hektor), Eveocle
    (Heteokles)... Her ne kadar, İliada'nın kahramanlarının adları olmayabilirse de; bunlar, eskiden yaşamış
    Akhaların isimleriydi.

    Troia'nın yeriyse, hemen hemen kesin olarak tespit edildi: Çanakkale yakınlarında, Troas
    bölgesinde, İntepe bucağı Tevfikiye (Asarlık) köyü civarında, Hisarlık mevkiinde, Küçük Menderes
    (Skamandros) ve Dümreli (Simoeis) çaylarının arasında yer alan antik bir kent. Uzun süredir, on
    katlı kent kazılarında, Homeros'un anlattığı Troia'nın hangi katmanda olduğu bilinmiyordu. Buna
    rağmen, Korfmann'ın manyetometresinin saptadığı surlardan yola çıkarsak; VI. tabakanın,
    İliada'nın Troia'sı olduğunu kabul edebiliriz.
    "Hem Yunanistan hem de Türkiye'de yapılan kazılar çerçevesinde şurası kesin ki; Troia Savaşı
    zamanında, Doğu Akdeniz havzasında koine; yani, hem Peloponnesos Yunanlılarının hem de Küçük Asya
    kıyıları sakinlerinin ve hatta, Hititlerin dahil olduğu homojen bir kültür vardı. Bu yüzden, Homeros'un savaşı,
    o zamanlarda boğazların denetimini ele geçirmek için yapılan pek çok savaştan biri olabilir" diye ekliyor
    Aravantinos. Manfredi ise şu sözlerle tamamlıyor: "Yunanlılar, M.Ö. 8. yüzyılda, batıyı kolonileştirmek için
    yola çıktıklarında (böylelikle Büyük Yunanistan olarak gelişeceklerdi); en çok değer verdikleri şeyleri
    yanlarında götürmek istediler: anayurtlarının anıları ve atalarının kültürleri... Dolayısıyla, tam da o dönemde
    yaşayan Homeros, bunları yazıya dökmüş olabilir."
    zoey-elif
    zoey-elif
    Emekliler
    Emekliler


    Mesaj Sayısı : 2940
    Kayıt tarihi : 26/12/09
    Yaş : 29

    Antik Yunan Mitolojisi Empty Geri: Antik Yunan Mitolojisi

    Mesaj tarafından zoey-elif C.tesi Haz. 26, 2010 1:11 am

    paylaşım için teşekkürler Very Happy
    RUH
    RUH
    Moderatör
    Moderatör


    Mesaj Sayısı : 8385
    Kayıt tarihi : 05/02/10
    Yaş : 28

    Antik Yunan Mitolojisi Empty Geri: Antik Yunan Mitolojisi

    Mesaj tarafından RUH C.tesi Haz. 26, 2010 1:12 am

    rica ederim

      Forum Saati Paz Nis. 28, 2024 1:37 am