Gece Evi Serisi

Türkiye 'deki en güncel Gece Evi forum sitesine hoş geldiniz!

Sitemizdeki anketleri oylamak ve başlıklara cevap yazabilmeniz için üye olmanız gerekmektedir.

Eğer üyeliğinizi aktif edemiyorsanız Perşembe-Cuma günlerini bekleyin. Her Perşembe ya da Cuma günleri aktif edilmemiş üyelikler yönetim tarafından aktif edilecektir.

Sitemizde iyi vakit geçirmeniz dileğiyle...

Forum Admini: Erdem Fierce

Join the forum, it's quick and easy

Gece Evi Serisi

Türkiye 'deki en güncel Gece Evi forum sitesine hoş geldiniz!

Sitemizdeki anketleri oylamak ve başlıklara cevap yazabilmeniz için üye olmanız gerekmektedir.

Eğer üyeliğinizi aktif edemiyorsanız Perşembe-Cuma günlerini bekleyin. Her Perşembe ya da Cuma günleri aktif edilmemiş üyelikler yönetim tarafından aktif edilecektir.

Sitemizde iyi vakit geçirmeniz dileğiyle...

Forum Admini: Erdem Fierce

Gece Evi Serisi

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Gece Evi Serisi

Gece Evi Serisi Türkiye Fan Sitesi , Türkiye 'nin Gece Evi


    I.GeceEviTurkey Hikaye Yarışması Birincisi: Tesadüfler

    Phoenix
    Phoenix
    Süper Moderatör
    Süper Moderatör


    Mesaj Sayısı : 15501
    Kayıt tarihi : 26/12/09
    Yaş : 34

    I.GeceEviTurkey Hikaye Yarışması Birincisi: Tesadüfler Empty I.GeceEviTurkey Hikaye Yarışması Birincisi: Tesadüfler

    Mesaj tarafından Phoenix Salı Şub. 22, 2011 7:04 pm

    TESADÜFLER


    Sandra Wildstone her zamanki asil ve hızlı yürüyüşüyle sinirli sinirli koridorda ilerliyordu.
    “ Kes sesini Leonard!” arkasını dönüp işaret parmağıyla Leo’nun göğsüne vurmaya başladı. “Sana söylüyorum, o bizim için geldi! Yıllardır onu bekledim. Şimdi, geldi ve onu kullanacağım! Kimse, hiç kimse, sen bile bana engel olamazsın!” Sustuğunda nefes nefese kalmıştı, etrafına baktı. Koridordaki herkes susmuş, ona bakıyordu. “Ah” dedi. “Okulda olduğumu unutmuşum.” Hızla döndüğünde yere kadar gelen deri montu havalanıp onu korkunç bir kız haline getirdi. Her zaman öyleydi. Deri bir tayt, deri ve uzun bir mont, deri parmaksız eldivenler, deri uzun çizmeler… Bembeyaz bir ten, belinin altına kadar gelen koyu kestane saçlar ve aynı saçının renginde gözler… O gözlerin etrafında siyah bir far… Ne çok şişman ne de çok zayıf bir beden. Her şeyiyle mükemmel bir kız. Sandra Wildstone mükemmel ve tehlikeli, zafer arayan bir sihirbaz. Leonard Wildstone ise kız kardeşinin aksine sakin ve merhametli bir genç. Kısa saçları, mükemmel gözleri ve ten rengiyle kardeşinin bir kopyası adeta. Sandra gibi deri giyinmesini seven, en az onun kadar iyi bir sihirbaz. Bu iki kardeş zafer istiyor…

    Sandra kahvesinden bir yudum aldı. “Yeni bir sabah daha ha, Leo?”
    Leonard tezgâha yönelip kendine kahve hazırlamaya başladı.“Ah, saçma bir sabah daha. N’apıyorsun?”
    “Şu tılsımlar üzeride birkaç şey deniyorum ama başarıya ulaştığım söylenemez.”
    “O tılsımlarla tam olarak ne yapmak istiyorsun.”
    “Tam olarak bilmiyorum. Sadece deniyorum. Hedefim olmadan neler başarabileceğimi görmek istiyorum.”
    Leo iç çekti. “ Sandra bazen neden hala seninleyim diye düşünüyorum…”
    Sandra bir kahkaha attı. Ellerini havaya kaldırıp parmaklarını oynattı. Etrafa yayılan renk taneleri Leo’nun üzerine döküldü. “Sana bir sihir yapmış olabilirim mesela, tılsımını çalmış olabilirim…” Sandra derin bir iç çekişle birlikte masumlaştı. “Ah, Leo inan bana neden hiç ayrılamadığımızı ben bile bilmiyorum.”
    “Babamın işi olabilir mi?”
    “Sanmam…”
    “Babam demişken şu Greg denen çocuğa ne yapacağız.”
    “Greg?”
    “Greg Marlow.”
    Sandra ilgisini tılsımlardan ayırmadan konuşuyordu.“O da kim?”
    “Sana inanmıyorum Sandra! Greg Marlow senin kullanmak istediğin çocuk. Hani sınıfa yeni gelen öğrenci, hani sana gelip sende çok farklı bir çekim gücü var diyen çocuk!”
    “O mu? İsmine dikkat etmemişim. Onunla sen ilgilensen. Ben sadece ne yapmak istediğimizi ve planı anlatırım.”
    “Sandra bilmezlikten gelme. Adını çok iyi bildiğine eminim. Hatta şimdiye kadar onun hakkında araştırma yaptığına da eminim. Ama ya o değilse-”
    “Beni iyi tanıyorsun. Heeeeeeeeeey! Leo şuna bak!”
    “Bu, bu ne?”
    “Bu benim eserim. Şuna bak!”
    Sandra tılsıma hayranlıkla bakıyordu. Her ne yaptıysa tılsımda Greg’in resmi vardı. Artık emindi, Greg Marlow onun için buraya gelmişti.
    “Sana söyledim Leonard ben yanılmam. Bu tılsım ona ait.”
    “Bunu nasıl yaptın? Sakın bana oyun oynamaya kalkma.”
    “Bilmiyorum, onun hakkında konuşurken zihnimde onu canlandırdım. İşte sonuç…”
    “Saat kaç?”
    “Neden sordun?”
    “Saat kaç?”
    “Sabahın beşi.”
    “Tamam bekle. Bugün okula gitmesek daha iyi. Birazdan dönerim.”
    “Leo nereye gidiyorsun?” Merak içinde ayağa kalkarken elini alnına koydu ve sadece Leonard’ın arkasından baktı. Yaptığına pişman değildi.
    Leonard Greg’i Sandra’nın önüne fırlattı. “İşte burada, ne yapmak istiyorsan yap.”
    Sandra şaşkındı. Bu şaşkınlık için mutluydu ama bu Leonard’tan beklemediği bir şeydi. Düşüncelerini kafasından attığında sinsi bir gülümsemeyle Greg’e doğru gitti. “Merhaba Greg. Umarım seni bu saatte uyandırmakla rahatsız etmemişizdir.”
    “Rahatsızlık mı? Sen deli misin? Zaten uyumuyordum.”
    “Ben deli olduğumu düşünüyorum, ya sen benim hakkımda ne düşünüyorsun?”
    Leonard Greg’den önce davranarak söze girdi. “Sandra Greg uyumuyordu. Onu sihir yaparken yakaladım.”
    “Ne? Ne dedin sen Leo? Emin misin?”
    “Evet.” dedi düz bir ifadeyle.
    “Se- se- sen nasıl sihir yaparsın?” dedi Sandra.
    Greg ellerini saçlarında gezdiriyordu. “Heeey! Hadi ama abartmayın. Sadece deniyordum.”
    “Öyleyse neler yapabildiğini göster.”
    “Bu o kadar kolay değil anladınız mı? Size nasıl yaptığı mı öğretmek isteyeceksiniz. Ama bunu yapamam.”
    “Seni geri zekâlı şey” Sandra elini uzattı anda Greg havalanmaya başladı. Yerden bir metre yüksekteydi artık. “Gördün mü? Senden öğrenecek bir şeyim yok benim.”
    Greg gülüyordu. Sandra gerçekten sinirlenmeye başlamıştı. Leonard ise sessizce olanları izliyordu.
    “Yapabileceklerin bu kadar mı?” dedi Greg.
    “Merak mı ediyorsun? İzle ve gör o zaman.” Sandra kollarını iki yana açtı ve başını yere eğdi. Odanın içini bir fırtına kapladı. Sandra ve Leonard kıpırdamıyordu ama Greg havada olduğu için sürekli duvarlara çarpıyordu. Sandra kollarını kapatıp, başını kaldırdığında Greg yere düştü. Sersemlemiş görüntüsüyle ayağa kalkmaya çalıştı.
    “Bak Greg” diye söze başladı Sandra. “Eğer benden bir şeyler öğrenmek istiyorsan bunun bir bedeli var. Bu bedel bazı insanlar için muhteşem bir şey. Ama bazı insanların kaldıramayacağı bir yük. Bu yük sadakat istiyor. Unutma bu teklifimi kabul edersen bana ihanet etme gibi bir seçeneğin yok. İnan bana gözümü kırpmadan öldürürüm seni. Eğer kabul etmezsen hafızanı boşaltırım.”
    “Uuuuuuuuuu, çok korktum.”
    “Dalga geçmiyorum.”
    “Tamam, peki. Öyleyse kabul ediyorum. Bana her şeyi öğret.”
    “Pekâlâ.” dedi Sandra. Ciddi duruşuyla Greg’e yaklaştı. “Ciddi ol ve söylediğim her şeyi zihnine kazı.”
    “Tamam. Bana güvenebilirsin.”
    “Leonard, ona hikâyeyi anlat.”
    “Greg” dedi Leonard. “ Sana anlatacağım her şey geçmişte yaşanmış olaylar. Dikkatle dinle ve ne için savaşacağını unutma.”
    “Tamam, tamam. Haydi başla.”
    “Babam evrendeki tüm sihirbazları yöneten kişiydi. Tabiî ki düşmanları vardı. Ama düşmanlar kendilerini belli etmediler. Bir gece büyük bir kargaşa çıktı. Çok büyük bir savaş. Hedefimiz yaşamak değil, babamı yaşatmaktı. Fakat bunu yaparken çok büyük bir büyüye karşılık veremedik. O gece ömrümüz çalındı.”
    “Ne? Nasıl oldu?”
    “Hayatımızın geri kalan kısmını çaldılar. Bu büyüyle artık yaşlanmıyoruz. Her şey bitene kadar yaşamak zorundayız.”
    “İyi de bunun neresi kötü?”
    “Yüzyıllardır yaşıyoruz. Aynı yaşta. Hiç büyümeden. Biz yaşayabiliriz ama babam yaşayamaz. O kendine bir büyü yaptı. Çok ama çok gizli bir yerde saklanıyor. Nerede olduğunu biz bile bilmiyoruz. Onu gören insanlarla karşılaştık. Onu nasıl bulduklarını bilmiyorlar. Nerede yaşadığını da tam olarak anlatamıyorlar. Yani hepsi bir büyünün etkisi altında. Babam her yıl bizimle konuşuyor. Her yıl doğum günümüzde rüyalarımıza giriyor. Her neyse babamı boş ver. Gelelim senin yapacağın işe. Sihirbazların yarattığı bir orman var. İşte o ormanın içinde çok başka bir dünya var. Bizim orada yaşamamız gerekiyor. Tüm sihirbazların orada yaşaması gerekiyor. Fakat bizim oraya girmemiz yasak. Bir kalkan bizi engelliyor. Ama senin oraya girmen için hiçbir engel yok. Bir mağara var. O mağarada bizim tılsımlarımız var. İşte bütün mesele o tılsımlar. O tılsımlardaki sihri boz. Ama bunu nasıl yapacağını bilmiyoruz.”
    “Bunu bende bilmiyorum.”
    Sandra umutla Greg’in yanına gitti. “Bizi sen buldun Greg! Bu bir tesadüf değil. Güçlerinin farkına var.”
    “İyi de nasıl sihir yapacağımı bile bilmiyorum.”
    “Her şey beyninde bitiyor. Beynin her şeyi yapabilecek kapasitede ve senin bedenin sihirbazlığa çok yatkın.”
    “Bunu nereden biliyorsun.”
    “Hissedebiliyorum.”


    “Tamam Greg. İşte kalkan. Ellerinle dokunabilirsin.”
    Grek ellerini uzattı ve kalkanın dalgalandığını hissetti.
    “Şimdi kolunun tamamını sok. Yavaş yavaş bedenini sok. Kalkanın öbür tarafına geçtiğinde sesimizi duyamazsın. Beynini açık tut. Ruhlarımızı değiştirmemiz gerekiyor. Mağarayı bulduğumda ruhunu geri vereceğim.”
    “Sandra eğer ruhum bedeninde kalırsa-”
    “Kalmayacak merak etme. Sadece beynini açık tut! Her şeyi ben yapacağım.”
    “Tamam.”
    Greg kalkanı geçtiğinde ellerini beynine götürdü ve gözlerini kapattı. Sandra Greg’in bedenine girdiğinde Greg de Sandra’nın bedenine girmişti. Sandra’nın kaybedecek vakti yoktu. Ormanın derinliklerine indiğinde mağaranın saklandığını anladı. Yapacak hiçbir şeyin olmaması onu kahrediyordu. Bedenini şeffaflaştırdı ve dağların içine girdi. Günlerce dağların için dolaştıktan sonra mağarayı buldu. Tılsımlara yaklaştı ve beynini açtı.

    Greg ne olduğunu anlamadan tılsımların önündeydi. Tılsımları tek tek eline aldı. Ne yapacağını bilmiyordu. İşte o anda mağara koruyucusu Greg’in karşısında belirdi. Yaşlı adam Greg’i süzüyordu. Greg’in ihtiyacı olan tek şey adrenalin değil miydi? İşte o anda Greg tılsımları kalbine götürdü ve onun bile bilmediği kelimeler ağzından çıktı.

    Sandra kalkanın hareketlerini gördüğünde hiç vakit kaybetmeden Leonard’dı da alarak kalkanı geçti. Tek yapması gereken Betsy Thunder’ı öldürmekti. İşte o zaman her şey son bulacaktı. Babasının hayatı Betsy’nin elindeydi. O ölürse babası serbest kalacaktı.
    “Leo, her şey için teşekkürler. Bunca yıl yanımda kaldığın için teşekkür ederim.”
    “Sandra iyi misin? Beyninin sulandığını düşünüyorum.”
    “Tılsımları aldıktan sonra veda etmeme zaman kalmayacak.”
    “Sandra hiçbir şey olmayacak.”
    “Betsy başka nasıl ölebilir ki?”
    “Sandra sakın bunu yapma.”
    “Yapmak zorundayım. Ah, birde eğer konuşacak vaktim olmazsa Greg’e teşekkürlerimi ilet. İyi bir yönetici olacağını biliyorum.”
    “Sandra lütfen, bana acı çektirmeye mi çalışıyorsun?”
    “Leo sen benim kardeşimsin. Sana acı çektirmiyorum. Sadece gerçekler…”
    “Gerçekleri duymak istemiyorum. O gerçeklere inanmakta istemiyorum.”
    “Aynı zamanda gerçekleri değiştiremiyorsun da…”

    Mağaraya girdiklerinde tılsımlar yerde duruyordu. Greg mağara koruyucusuyla bir sihir gösterisi içerisindeydi. Leonard Greg’in yanına giderek “Sen Sandra’yı takip et! Ölmesine izin verme!” dedi.
    “Ölmesine-”
    “Git!”


    Sandra dışarı çıktığında etraf karanlıktı. Karanlık ve kimsesiz sokaklar. Betsy’in görkemli evine doğru yöneldi. Evin karşına geldiğinde çatıya doğru uçtu. Şeffaflaşarak Betsy’nin odasına geldi. Betsy… Sandra’nın biricik annesi… Yanlış yolda yürüyen biricik annesi… Betsy uyuyordu. Sandra yatağa doğru yaklaştı ve annesinin saçlarını okşadı. Betsy gözlerini açtığında Sandra “ Üzgünüm anne, yaptıklarının bir bedeli olmalı” deyip elini Betsy’nin boğazına koydu ve annesini sihirle öldürdü. Artık özgürlerdi. Onlara ihanet eden kişi artık yaşamıyordu. Sandra annesini öldürmüştü. Sırtını duvara yasladı ve yavaşça yere oturdu. Bacaklarını kendine çekip kollarıyla bacaklarını sardı. Ağlıyordu. Hayatında ikinci defa ağlıyordu. İlk ağlayışı annesinin ihanetinde olmuştu. İkinci ağlayışı ise annesinin ölümünde oluyordu.

    Greg elini kapıya doğru uzattı ve mavi ışık dalgası kapıyı kırdı. Sandra duvara sinmişti. Ona doğru koştu. Yere oturdu ve Sandra’nın elini tuttu.
    “Biliyorum, ölüyorsun.”
    Sandra yaşlı gözlerle ona baktı ve kafasını salladı. “Kalbimin yavaşladığını hissediyorum. 4 dakikam var.”
    “Ölmeden önce sana söylemem gereken bir şey var.”
    “Dinliyorum.”
    “Sandra, bak… Ben sizi bulmadım. Sizinle karşılaşmamız tesadüf değildi.”
    “Ama-”
    “Ben, babanla karşılaştım. Aslında size karşı gösterdiğim tüm tavırlar yalandı. Sihir yapmasını çok iyi biliyorum. Baban… Nasıl söylesem… Baban benim babam. Biz kardeşiz. Ama annelerimiz farklı. Anneni öldürme görevi benimdi. Acele ettin…”
    “Pişman değilim, kardeşim.”
    “Yaşamalıydın.”
    “Fazlasıyla yaşadım.”
    “Ruhun çok değerli bir kayıp…”
    “Babam çok daha değerli. 1 dakikam kaldı.”
    “Ağlıyorsun.”
    “Annemi öldürdüm. Tabiî ki ağlayacağım. Bu arada Leo’ya ve babama sevgilerimi ilet.” Parmağındaki yüzüğü çıkardı ve Greg’in avucuna verdi. “Bunu Leo’ya ver. Ülkemi ve türümü iyi yönet. Babam sevgilerimi ilet…”
    “Başka bir şey yapmamı istiyor musun?”
    “Mezarıma gelin.”
    “Şiiiişt”
    “Ölüyorum. Elimi tut.”
    “Şimdi bende ağlıyorum. Görüyor musun?”
    Sandra sadece küçük bir tebessümden sonra gözlerini kapattı ve bir daha geri dönmemek üzere gitti…

      Forum Saati C.tesi Nis. 27, 2024 7:37 am