ama bu kadar zor olacağını hiç tahmin etmemişti. Günlerce düşünmüştü neler söyleyeceğini ama şimdi aklından uçmuştu hepsi. Sadece bir saniyeliğine
gözlerini annesine kaydırdı. Gözlerinin dolmaması için fazla bakamadı. Annesini üzgün görmekten nefret ederdi ama şimdi kendisi onu üzüyordu.
Sonra yine tam karşısındaki öfkeyle işaret parmağını sallayan babasına baktı. Baba. Ne tuhaf, diye düşündü. Bu kelime gerçekte ne demekti acaba?
Karşısında duran heriften çok uzak bir kelimeydi.
17 yıldır tek bir sevgi sözcüğü bile duymamıştı. Devamlı hakaret ve şikayet duymuştu. Yaptığı
hiçbir şey beğenilmemiş hep eleştirilmişti. Sıradan şeyler gibi gözükebilirdi ama bir süre sonra çekilmez oluyordu. Yaşı ilerledikçe babasının tepkileri
de büyümüş; artık bağırmaya başlamıştı. Tabi geçen hafta ona ilk kez vurunca bardak taşmıştı.
Annesini çok sevmesine rağmen evi terk etmeye, en
yakın arkadaşı Joey' in yanına taşınmaya karar vermişti. Bundan sonraki hayatı nasıl olacaktı hiçbir fikri yoktu ama en azından özgür olacaktı.
Bir hafta boyunca eve babası uyuduktan sonra girmeye başlamıştı. Bunun onu daha çok kızdırdığından emindi. Ama artık kızmasının bir anlamı kalmayacaktı.
Sonunda eşyalarını toplayıp ufak, kahverengi bavuluna yerleştirmişti. Akşama kadar bekledikten sonra odasından çıktı. Babası onu görür görmez
söylenmeye başlamıştı:
"Gece nerede olduğunu söyleyecek misin?"
"Söylemeli miyim?"
"Nasıl konuşuyorsun sen benimle?" diyerek üstüne yürümüştü babası.
Yeteri kadar yaklaştıktan sonra sağ elini kaldırıp Charlie' nin suratını hedef almıştı. Charlie' yse artık patlamıştı. Suratına yaklaşmakta olan
eli bir hışımla tuttu ve ileri doğru savurdu. Beklemediği bu tepkiden dolayı babası,
yüzünde bir şaşkınlık ifadesiyle geriye doğru yalpalamıştı. Annesinin çığlıklarına aldırmadan bir adım attı ve iki elini babasının göğsüne
sertçe bastırarak itti. Çok da güçlü değilmiş, diye düşündü. Ya da ilk defa böyle bir isyanla karşılaştığı için şaşırmıştı.
"Sen ne yaptığını sanı-"
"Yeter! Sana daha fazla katlanacak değilim."
"Sen kim ol-"
"Sus." diye gürledi bir adım daha atarak. Gözlerinde şimşekler çakıyordu. Hiç bu kadar güçlü bir sinir ve nefret dalgası hissetmemişti. Boynundan
aşağı doğru bir elektriklenme hissederek yumruklarını sıktı. Karşısındaki babası değil de can düşmanıydı sanki. Aslında öyle de sayılırdı. Ona vurmamak
için kendini geri çekti ve bir adım geri attı. Sonra babası tekrar üstüne doğru gelmeye başlamıştı. Bağırdığı belliydi ama kulakları sinirden öylesine
uğulduyordu ki ne söylediğini anlayamıyordu.
Sonrası çok hızlı gelişti. Arkasını dönüp büyük bir hızla merdivenleri tırmandı. Odasının kapısını kırarcasına açtı. Önceden hazırladığı
bavulu parke döşemenin üstünde duruyordu. Bavulu alıp kapıya yöneldi. Son bir kez odasına bakmak için geri dönüp biraz durdu.
Çok büyük bir oda sayılmazdı. Duvara dayalı tek kişilik bir yatak, tam karşısında ufak bir masa ve üzerinde küçük televizyonu... Yatağın
hemen yanında fazla büyük sayılmayan bilgisayar masası ve külüstür bilgisayarı... Masa ve yatağın karşısında duran ve şu an içi yarı yarıya boş
olan giysi dolabı...
Hepsi bir anda ona bakıyormuş gibi hissetti. Sonra zaman kaybetmemek ve daha fazla duygusallaşmamak için odadan çıktı ve merdivenleri
indi.
"Nereye gideceğini sanıyorsun?"
"Bu seni hiç ilgilendirmez George."
Babasına adıyla hitap etmesi kendisini de şaşırtmıştı. Böyle bir şey aklında hiç yoktu. Sanırım beyni bu terk etme olayına alışıyordu. Ama
daha terk etmiş sayılmazdı.
Daha fazla dinlemek istemediği için hızla yürüyüp sokak kapısını açtı. sonra cebinden ev -eski ev- anahtarlarını çıkarıp salona doğru döndü
ve anahtarlığı babasının ayaklarının önüne fırlattı. Adam neye uğradığını şaşırmış bir halde oğluna bakıyordu. Bu kadar kolay mıydı? Ve hiçbir şey
yapamıyordu.
Charlie daha fazla düşünmeden kendini dışarı attı. Kapıyı arkasından sertçe kapattı. Annesi neredeyse hiç müdahele etmemişti. Böyle bir şey
bekliyor muydu acaba? Kendisi neden bu adama tahammül ediyordu ki? Zaten kavga edip dururlardı. Artık geçmişte kalan ailesini aklından uzaklaştırmaya
çalışarak hızlı adımlarla evin bahçesini geçti. Sokağın karşısındaki siyah ve geniş arabaya ulaştı. Arabanın arka kapısını açıp bavulunu içeri fırlattı.
Kapıyı kapatıp arabanın önüne yürüdü. Şoför koltuğunda oturan arkadaşına göz kırpıp yanına oturdu.
O oturur oturmaz Joey arabayı çalıştırdı ve araba ağır bir şekilde ilerlemeye başladı.
"Neredesin sen? Ne zamandır bekliyorum. Babam arabayı aldığımı fark ederse-"
"Babanın bir hafta evde olmayacağını söylemiştin."
"Evet öyleydi. İş gezisi ertelenmiş. Akşam geri döndü. Sana mesaj attım ama görmeyecek kadar meşguldün tabi."
"Baban evdeyken size nasıl geleceğim söyler misin? Sizde olduğumu hemen babama söyler."
"Babam eninde sonunda eve dönecekti Char."
"Ne demek şimdi bu."
"Yani sonsuza dek bizde kalamayacaktın demek."
"Öyle bir niyetim yoktu zaten." diye tısladı. Daha en başında işler yolunda gitmemeye başlamıştı. Şimdi kalacak bir yeri de yoktu.
"Ne yapacağız?"
"Bilmiyorum ama size gelemem."
"Jenny' e de gidemezsin."
"Farkındayım."
"Ee?"
"Friedrichlere gidebilirim. 2 arkadaşıyla yaşıyordu. Eminim bir kişilik yerleri de vardır."
"Friedrich mi? Char, o çocuktan uzak durman gerektiğini kaç kere konuştuk."
"Daha parlak bir fikrin var mı?"
Ani bir frenle arabanın lastikleri adeta çığlık atarak durdu. Charlie neredeyse kafasını ön cama çarpıyordu.
"Sen ne yaptı-"
Joey' in el işareti pek çok şeyi açıklıyordu. İşaret ettiği tarafa doğru baktığında bir polis arabasının karşılarında yanlamasına
durarak yollarını kestiğini gördü. Çok güzel. Hemen polisi aramış. Sanki nereye gittiğimi bilmiyordu.
"Şimdi planın nedir?"
"Bilmiyorum ama eve dönmek olmadığı kesin."
Polisler arabadan inmelerini işaret ediyorlardı.
"Char karşımızda polisler var."
"O zaman inip ne istediklerini öğrenelim."
Arabadan yavaşça indiler. İki tane polis zaten yanlarına gelmişti bile. Biraz daha önde duran konuşmaya başladı:
"Charlie Februacho, reşit olmadan evden kaçtığınızı ailenizin bildirmesi üzerine bizimle geleceksiniz. Ve Jordan Hendrix, birinci dereceden
adam kaçırma suçundan tutuklusunuz."
Charlie' nin aklından tek geçen şey polisin belindeki uzun cop ve babasının o iri kıçıydı..
En son Çaylak tarafından Ptsi Tem. 19, 2010 11:46 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 4 kere değiştirildi